Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
Sahilde kızımla yürüyüş yapıyorduk. Kaldırımın kenarında boğuşan kedi dikkatimi çekti. Bazı zamanlarda yapmamanız gereken şeyler yapar sonra da pişman olursunuz öyle bir durumda bıraktım kendimi. Ağacın dibinde irice bir kedi ağzında bir şeyler geveliyordu. Biraz yaklaşınca gevelediğinin hareket eden bir şey olduğunu gördüğümde ise kızımın dikkatle olayı anlamaya çalıştığını farkettim. Kedinin ağzındaki kuşu, canlı bir halde kanatlarını kopardığını seyrederken kolundan çektiğimde yalan söyledim ama inanmadı. Neden akşamı bekleyemediğini, ona kendisinin et verebileceğini,kuşa ne kadar yazık olduğunu, bir daha yerse ona çok kızacağından bahsetti. Ölümün, sessiz bir çığlık halinde tüm mutlu anılara sızması ve dünya üzerindeki ölüme en çok sebebiyet veren canlının insan olduğunu düşünürsek, acaba insanoğlu doğuştan mı kötü doğar ? Sorusuna kimimiz evet, kimimiz hayır, kimimiz kimbilir diyecektir. Evet okuduklarıma göre; kimi ana rahme düştükten sonra kötülüğün anne tarafından ekildiğini, kimisi sonradan olduğunu söyler bir çeşit savunma mekanizması olarak. Sineklerin Tanrısı kitabında William Golding, 5-15 yaşları arasındaki çocukların bir uçak kazası sonucu, kimsesiz bir adaya düşmeleri ve kendi egolarını tatmin için(özellikle belirtiyorum hayatta kalmak için değil)arkadaşlarını ölüme mahkum etmelerini anlatırken, kötülüğün aslında doğuştan geldiğini, her çocuk masumdur inancına aykırılıkla anlatıyor. Her çocuk masumsa yetişkinler ne zaman kötü oluyor diye sorumu değiştiriyorum. Bence kötülük bir virüs gibi kana ne zaman karıştığını bilemiyorsunuz. Bir insanın bilerek başka bir canlı varlığa özellikle sebepsiz yere zarar vermesi affedilemez. Hayvan bile zevk için başka bir canlıya zarar vermez. Onu yiyerek hayatta kalmaya çalışır. Ama insan öyle değil. Örneğin şu korku filmlerini ele alalım. Çok tutan serileri çekilen bir sürü korku filmi var. Ana teması insanın insana ettiği işkence ve zulümler. Ve bunları seyretmekten hoşlanan onca insan. İşin kötüsü bu tablonun normal karşılanması ve alkış alması. Aklı alan söylesin! Anlatmak istediğin zaten görmek istediğinse, ortada fısıltı halinde dolaşmaya gerek bile görmeyen işkence ve zulüm türlü türlü şekillerde boy gösterirken, acaba bir nevi savaş mı bu da insanoğluna karşı ŞİDDET . Otomatik Portakal, Antony Burgess’ın 1971 yılında filme de çekilen romanının ismi. Film, kötü insanlara klasik müzik yoluyla, gözlerini birtakım aletler ile kapamalarına engel olarak, şiddet dolu görüntüler seyrettirilmek suretiyle kötülükten caydırmaya çalışırken, size iyiliğin kendisinin de bir kötülük olduğunu tezat bir dille anlatmaya çalışıyor. İyilik ve kötülüğün göreceli kavramlar olduğunu anlatırken, kötünün gözünde iyilik neyse , iyinin gözünden de kötülük odur, diye noktayı koyar. O gün koyulan nokta aslında bir ünlemdir. Senelerdir insanlar iyilik ve kötülük kavramının bence birbirini beslediğini kabul ediyor bilmeden. Çünkü biri olmadan diğeri olamaz. Yarım kalmış nice hikayeler var kim sever ki sonu kötü biten bir filmi. Kötü adamların kazandığı her savaş eleştirilmeye mahkumdur. Kim söylerse söylesin tarih yazan hem kötü adamlar hem de iyi adamlar vardır. Her ikisinin farkını soracak olursanız sadece terimlerde kalmış farklar. Dünya tarihinin en kötü adamlarından kabul edilen Hitler’in bile yaptıklarını mantıklı bulan bir sürü insan var. Size sayfalarca gerekçe yazabilirler eminim. O zaman bir soru daha sormak istiyorum. Acaba çoğunluğun verdiği karar ya da düşündüğü her neyse doğru ya da iyi olan oysa, o zaman dünyayı kasıp kavurmuş ve hep seçimle iş başına gelmiş bir adam olarak Hitler, o zamanlar doğru muydu ? Bu cümlenin sonunu soru işareti ile değil ünlem ile bitirmek istiyorum. Çünkü sonsuz bir cevabı olabilir. O yüzden insanlar kendilerini koruyamıyorlar kötülerden çünkü saflar o kadar çabuk değişiyor ki. Tekrar defalarca Amerika’yı keşfetmek zorunda bırakılıyorsunuz. Özellikle hassas ve uyumlu insanların hiç şansı yok. Hayatları hayal kırıklığı ve sürekli düştükleri kuyularla dolu. Kadın, erkek ayırt etmiyorum düşünsel anlamda. Ama eyleme geçtiğinizde kadının gösteremediği, erkeğin dışavurumu şiddet olarak karşımıza çıkan olaylar, kadının çaresizliğini insanlığın sorunu olarak büyütüyor. Özellikle ülkemizde uygulanan şiddetin, şiddete maruz bırakılanın acizliği göz önüne alınırsa içine düştüğümüz çıkmaz, ufuk çizgisi kadar berrak ama çözümü bir o kadar uzak görünen bir sorun. Yalnızca kadınların meselesi sanılan bu durum kızlarımızı ve erkeklerimizi de etkiliyor aslında. Bazen göz önündeki problemler en zor çözülecek problemler olduğu düşünülerek ya da çok önemsiz oldukları düşünülerek çözülmesi hep bekletilen sorunlardır. O yüzden bazılarının sürekli hatırlatılmasında yarar vardır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysun Güven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |