Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
Kutu ağır değildi. Onu kendisi boyamıştı. Altı kahverengi, yan tarafları turuncu, üstü ise açık maviydi. Gürol, ilk önce yatağa kadar gitti. Dışarıda oynayan çocukların seslerini duyuyordu. Ara sıra o da top oynamaya çıkıyordu. Ama bugün başka işi olduğu için arkadaşlarına katılamayacaktı. Kapıya vuruldu. Babası seslendi: - Gürol, odada mısın? - Evet... Kapıyı açan babası içeriye girdi. Odaya şöyle bir göz attı. - Eski gazeteleri topluyorum. Burada yok mu? - Baba, çekmecede iki tane görmüştüm. - Onları verir misin? - Tabii, bir dakika. Gürol bir eliyle vücuduna dayadığı kutuyu tutuyordu. Bu yüzden tek elle dolabı açtı. Çekmeceyi çekti. İkisi de oradaydı. Hiç vakit kaybetmek istemiyormuş gibi aceleyle gazeteleri alıp verdi. Teşekkür eden babası odadan çıktı. Artık başlayabilirdi. Hâlâ ayaktaydı. Elinde sımsıkı tuttuğu kutuyu masanın üzerine koydu. Sandalyeye oturdu. Sevinçliydi, hem de çok sevinçliydi. Kapağını usulca açtı. İçinde ip, mukavva, tel, makas, karton rulolar, yapıştırıcı vardı. İki bölmeli masaüstü kalemliği yapacaktı. İlk önce iki karton rulonun içini, dışını mora boyadı; sonra onları birbirine yapıştırdı. Ardından mukavvadan aynı büyüklükte üç dikdörtgen kesti. Bir tanesinin üzerine ruloları dik bir şekilde koydu, etraflarını çizdi. Bu yerleri çok dikkat ederek kesti. İkinci mukavvaya çizdiği yuvarlakları da kesti. Sonra üst üste üç dikdörtgeni yapıştıdı. En alta hiç kesmemiş olanı koydu. Önünü de, arkasını da mora boyadı. İki rulonun alt kısmına yapıştıcı sürdü mukavvanın üzerine, kesilmiş yerlere yapıştırdı. Bunu da kalemlik hafif olmasın , dokunur dokunmaz düşmesin diye yaptı. Bir saate yakın masanın başından kalkmamıştı. Dili damağı kurumuştu. Mutfağa gitti. Cam bardağa su koydu; kana kana içti. Bardağı yerine bırakacaktı... Elinden kaydı... Yere düştü. Gürol öylece kalakaldı. Sonra eğildi, bardağı aldı. Yoksa kırılmamış mıydı? Sapasağlam görünüyordu. Ama, hayır! Üst kısmı kırılmıştı. Parçayı da buldu. Başka küçük cam kırıkları yoktu. Gürol, böyle de kullanılır diye aklından geçirdi. Biri mutfağa doğru geliyordu. Hemen kırık bardakla parçayı boş bir tencereye sakladı. Gelen annesiydi. Herhalde yemeği hazırlayacaktı. Annesi sordu: - Gürol, elmaları gördün mü? - Elmaları görmedim... - Bir tane istemez misin? - Anne daha sonra... Aç değilim de... - Oğlum her gün meyve yemelisin. - Sağ ol. Gürol elmayı aldı. Odasına geçti. Sandalyeye oturunca bardağı düşünmeye başladı. Neden düştü? Nasıl tutamadı? Keşke kırılmasaydı! Elma elindeydi. Şu anda bir şey yemek istemiyordu. Onu temiz bir kâğıdın üzerine koydu. Kalemliği artık bitirmek üzereydi. Renkli kâğıtlardan yıldız kesmeye başlayacaktı. Bardak ise içine dert olmuştu. Gürol yerinden kalktı. Pencereye doğru gitti. İşini yarım bırakamazdı, ama devam etmek de istemiyordu. Canı çok sıkılıyordu. Bu yüzden fısıltıyla "Balina" diye mırıldandı. Sonra devam etti: Yiyemez mandalina Görmemiştir hiç cırcır. İlgi duyar insana Gemilere yaklaşır. Selam verir kaptana Yine yüzmeye hazır. Şakacıdır balina Bazen geride kalır. Şimdi kendisini daha iyi hissediyordu. Bakınmamalıydı. Tekrar masanın başına geçti. Yıldızları kesti. Hepsinin renkleri farklıydı. Ama yapıştırmaya sıra gelince durdu. Yine içi daraldı. Uzun süre elindeki yapıştırıcıya baktı. Kapıya vuruldu. Gelen annesiydi. Belli etmemeye çalışsa da telaşlıydı. - Oğlum, o nedir? - Kalemlik. Gürol daha fazla dayanamayacaktı. Olan biteni annesine anlatacaktı: - Anne, ben kırmak istemedim; anlamadan oldu. Yere düştü... - Onu gördüm. Parça parmağını kesti mi? - Kesmedi... Ben bardağı yakalamaya çalıştım! - Bu kadar üzülme. Başka bardak mı yok? Onu bana gösterseydin, böyle telaşa kapılmazdım. - Anne, belki de kimseye söylemediğim için, kırık parça hiç aklımdan çıkmadı. Şimdi ise daha iyiyim. - Gürol, oğlum, anlatmak bir bakıma çözüm bulmaktır! Ben gidip yemeğe bakayım. Rahatlamış görünen annesi odadan çıktı. Gürol'un can sıkıntısı tamamen geçmişti.Yıldızları oyalanmadan yapıştırdı. Masaüstü kalemliğinin bir bölmesine kurşun kalemleri, diğer bölmesine de tükenmez kalemleri koydu. Kâğıdın üzerinde duran elmayı aldı. Onu yerken bitmiş kalemliğe bakıyordu. Bayse Hatipoğlu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayse Hatipoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |