"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
323 Ö.Y İdam Bölgesi Ölüler Hapishanesi Bugün birçok kişi idam edilmişti ama bu son değildi gün henüz bitmemişti gece mi gündüz mü olduğunu bilmiyordu fakat gardiyanların ayak sesleri koridorda yankılanıyordu. Gardiyanlar bilerek ayaklarını yerlerde sürerek veya daha sert basarak idamlıkları psikolojik baskı uyguluyorlardı üzerlerinde. İdamlıkların içine bir korku düşmüştü yine geliyorlardı bütün gün gelip tek yaptıkları şey hücrelerdeki mahkûmları alıp idam ettirmektir. Hiç mi bir mahkûm beraat etmezdi bu hapishanede? Sordukları bu sorunun cevabını yine kendileri içinden veriyordu ‘’Hiç!’’ bu bölgede yakalanmış mahkûmlar hapishane gönderildikten sonra idam edildiği için buraya idam bölgesi adını koymuşlardı. Bu bölgede birkaç kasaba dışında yerleşim yeri bulunmuyordu. Bölgede birçok hapishane vardı. En korkuncu ise Ölüler Hapishanesiydi. Burada idam edilenler en kötü bir şekilde öldüğü söyleniyordu. Karanlık hücresinde demir parmaklıklara sırtını dayamış vaktini beklemekten başka bir çaresi olmayan adam karanlık hücrenin tavanına bakıyordu. Tavanı görmüyordu belki ama bu onun geçmişe dönmesine engel değildi. Yaptıklarını gözden geçiriyor yapacaklarını gözlerinin önüne geliyordu. Her şey ama her şey’in bitiş noktası olmuştu bu hapishane birçok insan öldürmüştü. Öldürdüğü insanlarda başkalarını öldürmüştü bu savaşı kendini başlatmamıştı, kendisinden sonrada devam edecekti. Şimdi o ölülerin tarafındaydı. Gardiyanlar hücrelerin orta kısımlarına gelmişti. Açık kapının vurduğu ışık özgürlüğe giden bir yol olarak insanların kafalarında canlansa da kimse o yolun ölüme gittiğini düşünmek istemiyordu. Koridorun girişinde ki hücrelerde neredeyse hiç kimse kalmamıştı. Bir kaç kişi kalmıştı onlarda ‘’Su’’ diye inliyorlardı. Onların bu şekilde ölmelerine izin vermeyecekti gardiyanlar bunu biliyordu. Baş Gardiyan ‘’Şunların hücreleri açın onları da götürelim’’ diğer gardiyanlardan biri biraz daha insaflıca davranarak ‘’Efendim susuzluktan ölmek üzereler zaten oraya gidene kadar dayanamazlar’’ Baş Gardiyan ‘’Öyle ise su verin onları bu hapishanede ki herkes idam edilerek ölmek zorundadır.’’ Diğer gardiyan kafasını sallayarak başgardiyanın dediğini kabullenmişti. Yanındaki gardiyan kapıyı açarken o ise belindeki su matarasını çıkartmış kapağını aralıyordu. Hücre kısa sürede açıldıktan sonra iki gardiyan içeriye girdi hücrede ki adamın başını kaldıracak gücü bile yoktu. Kendinden geçmiş vaziyette tek söyleyebildiği su istemekti. Gardiyan mahkûmu yüz üstü çevirdi. Elinde matarası olan gardiyan çömelip adamın başını dizinin üstüne koydu mahkûmun ağzını eli ile açıp matarasından su koydu. Diğer gardiyan elini mahkûmun boynuna götürüp nabzını kontrol etti. Su veren gardiyan ‘’Her şeyin farkındayım’’ yeterince su içirdiğini düşünen gardiyan mahkûm’un başını taşın üzerine yatırıp matarasının ağzını kapattı. Arkasına bile bakmadan hücreden çıktı hücrede kalan gardiyan mahkûm’un kollarlından tutup dışarıya doğru sürüklemeye başladı. O sırada koridordan birkaç mahkûm daha geliyordu. Başgardiyan sırtını demir parmaklıklara veren adamın hücresinin önünde durmuştu. Başgardiyan ‘’Listeye bu adamı da alın bayağı dinç gözüküyor’’ Mahkûm’un sırtı dönüktü gardiyanın yüzünü görmüyordu daha doğrusu dönüp bakma tenezzülünde bile bulunmamıştı nasıl olsa idam edilecekti. Başgardiyanın yüzünü görmesinin bir anlamı yoktu. O diğer mahkûmlar gibi listeye eklenince yalvarmamış çığlık atmamıştı. Boşuna enerjisini yitirmek istememişti. İdam yerine son derece dinç bir şekilde gitmeyi istiyordu. Bu dünyada kendisi için koyduğu son hedef buydu. Gardiyan kapıyı açmıştı. Yaslandığı yerden ağır bir şekilde doğrulup ayağa kalktı ayakları biraz uyuşmuştu. İlk adımını zor atabilmişti. İkinci adımını daha kolay bir şekilde atmıştı. Ayakları sızlıyordu hücrenin kapısına dayamıştı ellerini gardiyan o sırada dışarıya çıkmıştı. Mahkûm kendini koridora attığında koridor boyunca mahkûmların yavaş bir şekilde dışarıya çıkartıldığını fark etmişti. Gardiyanın yüzüne bakıp ‘’Bütün gardiyanlar mı?’’ Gardiyan cevap vermemiş sadece başı ile onaylamıştı. Koridorda ağır adımlarla önden yürümeye başlamıştı. Gardiyan tam arkasından onu takip ediyordu yürürken sağlı sollu hücrelere bakıyordu. Hücrelerdeki kalan insanların çoğu ölmüştü inleme sesleriyle ama ölmüş olsa bile idamdan kurtulamayacaklardı. Bu bölgenin genel kuralı buydu. Topallayarak yürüyordu koridor da çıkışa fazla yoktu her yaklaştığında vazgeçmek istiyor duraklıyor arkasında gardiyan onu dürtüklüyordu. Yüzüne vuran ışık onu son derece rahatsız ediyordu. Sonunda kapının önüne vardığında kendini hapishanenin dışında bulmuştu. İlk adımını kumların üzerine attığında ayağı hemen çekmişti kızgın kum ayağı yakıp kül etmek istiyordu. Başka çaresi yoktu o kumlar üzerinde yürüyecekti. Ayağını ikinci kez bastı bu sefer o kadar yakmamıştı. Gözlerini güneşin etkisinden açamıyordu. Gardiyan önlerinde duran at arabasına atladı. Mahkûmu bir çırpıda yanına çekti çok güçlü bir yapısı olduğunu fark etmişti. Ellerini gözlerinin arasından biraz aralıyor güneşe alışmak istiyordu yaşamının son kısımlarında.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Abdullah Y. Şengül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |