Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Dünya tarihinde nice medeniyetlere nice imparatorluklara ev sahipliği yapmış, bir çok insanlarında boğazın sefasını sürercesine üzerinden geçmesini sağlamış. Onların kah küstahça canını acıtırcasına üzerine basarak geçmesini sağlamış, yaşlı, bir o kadarda yorgun ama hala gençmiş gibi bir görünümle bu insanlara hizmet vermekte tereddüt etmeyen bir duruşuyla hala tarihe meydan okuyor. Ne yazık ki; tarih sana asla zarar veremiyor ama günümüz insanları korkarım seni yok edecekler. Beklide bunca zaman yok etmek isteseler de beceremediler. Esasında seni yok etmek için elinden geleni yapıyorlar. Tarih her zaman gerçekleri ve doğruları insanların önüne sergiliyor. Ama insanlar bazen o tarihi ne anlayabiliyorlar nede anlamak için gereken çabayı gösteriyorlar. Hattı zatında insanlar ister anlasınlar ister anlamasınlar. Tarihine nankörlük etmek isteyenleri veya nankörlüğü yapanları tarih asla ve asla affetmez. Tarihini bilmeyenler geleceğini de asla inşa edemezler. Neyse biz biraz tarihinden bahsedelim . İstanbul’u İstanbul yapan bazı mekanlar vardır. İçi yaşanmışlıklarla dolu, eski ve yeni İstanbul’un tanığı olan bu mekanlar tam anlamıyla keyif için yaratılmıştır. Bu “dolu dolu” mekanlara bir de enfes İstanbul manzarası eşlik ettiği zamanlarda her şey tam kıvamında olur. Galata Köprüsü İstanbul’da özel olarak tabir edilen yerlerden bir tanesidir. Eminönü ile Karaköy’ü birbirine bağlayan bir köprü olmanın dışına çıkmış, uzun yıllar boyunca gerek tarihi, gerekse sosyal açıdan İstanbul tutkunlarının favori mekanlarından bir tanesi olmuştur. Üzerinde yürüdüğümüz, balık tuttuğumuz, olta atan balıkçıları seyrettiğimiz, altında keyifle oturduğumuz, yaşanmışlıklarımıza tanık olan, ayak izlerimizi üzerinde taşıyan bu köprü; İlk 1845 yılında, Sultan Abdülmecid zamanında Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılmış. 2 kere daha yenilendikten sonra 27 Nisan 1912′de açılan son köprü, 16 Mayıs 1992′de tüp patlamasından dolayı yandı. Yanan köprü yeniden restore edildikten sonra son haline kavuşarak İstanbul’da tarihi ve bugünü yaşamak isteyen bir çok insanın uğrak mekanları arasında yerini aldı. Galata Köprüsü son halini almadan önce sazlı sözlü eğlencelerin yapıldığı mekanlardan oluşuyordu. Ancak son restorasyonun arkasından dışı gibi iç mekanlarda da oldukça değişikler yapıldı. Ve Galata Köprüsü her yaşa ve her zevke hitap eden, herkesin kendine ait bir şeyler bulabileceği bir yer halini aldı. Galata Köprüsü’nün en renkli mekanlarından bir tanesi. Bu mekanın ilk dikkat çeken özelliği; renkli ve büyük minderlere yayılarak miskinlik yapmanın dayanılmaz cazibesi… Bütün bu güzelliklerin ardından sizlere kötülükleri anlatmak istemezdim ama maalesef bunları anlatmak ve bir yerlere sesimi duyurmak isterim. İnşallah duyulur. Yıllarca üzerinden geçtiğimiz her geçişimizde o masmavi denizi, denizi üzerinde insanın beynini durdururcasına gelip geçen, uzun korna sesleriyle uluslar arası gemilerin, gerekse bu muhteşem şehrin iki yakasına yolcu taşıyan yolcu gemilerinin bir kuğu gibi süzülerek geçmesi, martıların insanı mest eden sesleri, köprü üzerinde izlemek, dinlemek dinlerken de insanı tarihin derinliklerine doğru alıp götüren düşünceler. İşte öyle bir günün sabahında işe giderken hep içimden bak şu balık tutanlara, gemilere ve martılara diye heyecan ve sevinçle yürüyordum ki bir an kafamı önüme eğdiğimde yerlerin ne kadar pislik içinde olduğunu gördüm. Kendi kendime ah…. Ah senin bu halini tarih, o tarihe şekil ve yön verenler görse acaba ne derler diye düşündüm. Gerek oradan geçenlerin gerekse üzerinde sabahın zevkini ve sefasını sürerken içtikleri sigaraları, çay bardaklarını ve tuttukları balıkların suyunu ve diğer pisliklerini o güzelim köprünün üzerine öyle atmışlar ki sanki intikam alırcasına inatla da hala atmaya devam ediyorlar. Köprü sanki o insanlara küsmüş ve mahzun mahzun bakıyordu. İçimden keşke şuralara çöplerini atanlara ağır cezalar yazılsa ne güzel olur diye… ben içimden mırıldandığımı düşünürken arkadaşım hemen bana; doğru diyorsun bence de ağır ceza yazılmalı diye sanki bana cevap veriyordu. Bir sohbette arkadaş anlatmıştı. Köprüde yürürken vatandaşın biri plastik çay bardağını yere doğru atarken oradan geçen bir bey bardağı yere atma diye ikazda bulununca oda akıl verme para ver diye pişkin pişkin cevap vermiş ne yazık ki orda balık tutan insanlar içlerinde öyle olmayanlar elbette vardır. Onları tenzih ederim. O bulundukları adeta tarih kokan o mekanı kullanırken pisleten insanlara gereken cezai işlemlerin yapılması gerekmez mi? İster yalnız, ister sevdiklerinizle, ister bir saat ister bütün bir gece… kimle olursanız olun, saat kaç olursa olsun! Tatlı tatlı esen rüzgar yüzünüzü okşarken, dalgaların güzelliğiyle mest olurken, İstanbul’un ışıltısını başka hiçbir yerde bulamayacağınızı bilirken, o anda! oltalara takılmış bir balığın çırpınışından hayatın ve yaşamanın değerini bir kere daha anlamak… Dolayısıyla………………….. İşte, İstanbul keyfi işte tarihi galata köprüsü keyfi bu olsa gerek… düşüncesi , insanı hem kamçılıyor hem de heyecanlandırıyor. Dost kalın dostça kalın……… Metin TUZCU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Metin TUZCU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |