Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Kim bilir benden sonra neler düşledin gökyüzünde, bilirim ki unutuldu tüm benliğim ışıklı sokaklarda, yalancı gözlerde süslendi tüm düşlerim ve ağlamalarım duyulmadı suretine, Oysa aynı fikri paylaşırdık, bir el, iki göz, bir de kalbi... Yağmur yağdığında iki yabancı oluverdik! Yan yana gelemedik, Hayatına aldığın renklere inanmışsın, yokmuş gibi rengim... Tek bir "ben" bile bırakmadan bana, yokluğa gitmişsin. Çifte ihanetleri dizmişsin önüme, karmaşık renkli iplere düğüm atmışsın, çözemem ki yazgıyı... Hiç olmamışsın gibi, şehir artık sen kokmuyor, caddelerde ayak izlerin yok, kayıpsın artık bu kâinatta, duvarlar utangaç yüzüme çarpıyor seni, gürültüler bile sustu. Yaşanılanlar eski artık ve ben boşluklara düşüyorum... Düşerken ağlıyorum, hem de çok... Önce yalvardım Tanrıya; Tanıdık bir ses! Dedim. Tüm karanlıklar mavi olsun istiyordum. Silip silip başlamaktan yoruluyordum, düşüyordum durmadan, dizlerim kanıyordu ve ben tanıdık renklere rastlayamıyordum. Önce kendime benzeyen renkleri yanıma aldım rengine inat! Sonra rengime zıt olanları, sonra ise terk ettim gökte ne kadar renk varsa. Ağlıyordum yine, bilmediğim yalanlara… İnadımda saklıydı tüm gerçekler ve ben bile bile lades diyordum, hiç bir gerçek sen kadar yalan değildi ve ben bunu biliyordum... Haykırdım denizlere, yalvara yalvara seni istiyordum, sen ise sadece bir buluttun gökte, bazen de bulutlar arasında uçan bir kuş... İzine rastlayamadım. Ardından koca bir zaman geçti, yürek ağladı fikir susturdu. Sana dair ne varsa bu şehirde ihanetti, gidişinin acısını yaşamaktı diri diri, günler karanlıktı artık, İnanç bırakmamıştın ellerimde... Bıraktığın aynaları tek tek kırdım, duvarlarıma pastel boyalarımla adını yazdım Adın neydi yalancı? Bir hikâye var şimdi evimde, durmadan ağlatan, içleri acıtan ve böyle kadere diye küfür olan... Kapımı sonuna kadar açtım, seni bekliyordum, derken senin rengini giymiş bir kadın geldi. Önce baktı gözlerime sonra Kapımın eşiğinde durdu ve o'nun adı "Siyah" dedi... Artık siyahlar benim, sesini sesine gölge etme dedi ve gitti... Bu gidiş bizi öyle bir karaladı ki, utandım, yankılandı kulaklarımda ismin... İçim çığlıktı ve mutluluğum bir bilet kadar uzaktı. Artık ölümü sana yakıştırıyordu yüreğim, gitmeli ve orda ölmeliydin fikrime sabit gelen. Hangi gidişim seni öldürür? Bıraktığın karmaşık ipleri çözemedim... Fikrime nefret, gözlerime ihanet, dudaklarıma yalan bıraktın Ve şimdi "ahıma ölümsün." siyah adam.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © aLeyna, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |