Aysel AKSÜMER

Yola Çıktık Bir Kere (2)

Yaz gelince yüklüklere kaldırılan ağır yorganlar gibi gökyüzü de tüm ağırlığını bir sonraki yıl kullanmak üzere kışa bırakmıştı. Gökyüzü açık bulutları ile sere serpe uzanmışlar gibiydi. Onlar da sanki ince bir pikeyi bile kaldıramayacak kadar özgür ve hafif olmak istiyorlardı.

Yola Çıktık Bir Kere (1)

Güneş, görevini icra ederken yakasında bir kimliğe hiç ihtiyaç duymuyordu. Bir sürü pencereden kimseye hesap vermeden özgürce girip çıkabiliyordu. Her pencere farklı bir hayata açılıyordu. Kimi güneşin sarısını ruhunun karanlığından dolayı göremiyor kimi görüyor ama görmemezlikten geliyor kimi de güneşi göremeyecek kadar kederde olduğu için hâlâ kışı yaşıyordu.

Şeker Bazen Acıdır

Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım çocukluğuma ait hafızama yer etmiş en güzel sözlerden biridir.
Annem ve babamın bayram alışverişinden dönmelerini sabırsızlıkla beklerdim. Acaba hangi poşetten bayram şekerleri ve çikolata çıkacak diye küçük kalbim heyecan içinde çarpardı.

Rüzgârım Ol

Gözleri gökyüzünde kanat çırptıktan sonra ağaçların dallarına kondu. Şimdi kuşların şakımasını daha da rahat işitiyordu. Kuşlardan hangisinin solist, hangisinin vokalist olduğunu ayırt edebilmek mümkün değildi. Tabiatın evrensel müziğiydi bu.

Kayıp Düşler

Duygularla vedalaşmak keşke kimseyle el sıkışmadan, öpüşmeden, sarılmadan kapının eşiğinden cümleten allahısmarladık demek kadar kolay olabilseydi. Daha o kadar çok cümlesi vardı ki. Düşünceleri boş durmuyordu. Sessiz sedasız bir şekilde; yüreğine, ruhuna rastgele bir şeyler karalıyordu. Görünmüyor, okunmuyor olması özelinde hissetmesine engel teşkil etmiyordu.

Hayat Perdesi

Kadife perde, çift taraflı kapanmıştı artık. Arkasında kalanlar ezber hayatlardan kendi karakterlerine dönmüşler, önünde olanlar ise oyun süresince attıkları kahkahaların yüzlerinde bıraktığı tebessümle çıkış kapısına doğru ağır ağır ilerliyorlardı.

Su Gibi

Yağmur tanesi kadar saf ve temiz doğar insanoğlu.. Daha dünyaya ilk merhabasında yaşlar akar gözlerinden tıpkı yağmur gibi. Dokuz aylık anne hasretinin sona erişinin sevincidir kimbilir. Belki de bir bilinmeze gelişin tuhaf korkusudur.

Bir Yaprak Gibi

Yeşili, kızılı, sarısıyla tabiata renk ve soluk veren yapraklara ömrümün her döneminde hayran olmuşumdur. Şekilleri ve çizgileri profesyonel bir ressam elinden çıkmış kadar estetik gelir bana. Her ne kadar çiçek ve meyvenin yanında ikinci planda kalmış gibi görünse de onlar da Allah'ın mucizevi eserlerinden biridir. Ağaçların vazgeçilmez süsleridir.

Yaşamak Hünerdir

Gökyüzünden alçak iniş yapan uçak gibi bir platforma indik. Hostes değildi yanı başımızdakiler uçuş tamamlanmıştır da demediler. Dünyaya geldi diyenler, hastanedeki sağlık görevlilerinin ta kendisiydi. Yani tepe taklak deldik, yuvarlanıp gidiyoruz..

Sönmeyen Işık

Bakarsınız duygularınız halen sımsıcacık, hüzünler ise daha bir dibine çöker, acılar demlenir, lime lime olur yaşanmışlıklarda tüm beden, pıhtı pıhtı koyulaşır sevdalar; karışır kana, dolaşır ayağa, kocaman bir sarmaşık misali gövdeyi sarar usul usul.

Ruhumuzun Buzlu Camı

Bazı kapıların zili veya tokmağı yoktur. Ya da açıp kapamaya yarayan tutma kolu. İnsanın ruh âlemini buna örnek olarak gösterebiliriz.
Herkes kendi yönetim merkezinin patronudur. Bunu derken maaşımızı veren kurumdan vs. bahsetmiyorum. Tamamen her çeşit duygumuzun örgütleştiği, karar mekanizmamızın sürekli işlediği kendimizden yola çıkıyorum.

Gülmek

Dudaklara en çok yakışandır gülümsemek. Yüzün giydiği en güzel elbisedir. Rengi: yanaklarda pembedir. Yakışanı bilen, her şeye rağmen gülebilendir.

Kalbin Sesi

Yürek yorgunsa eğer gözlere perde çeker. Ayaklar, yıllarca taşıdığı bedeni bile yük bilir. Dünyanın kocalığını büyüklüğüne değil de yaşlılığa yorar. Hayatı içine hapseder. Umutsuzluğu müebbetliğe mahkum eder ve hiç acımadan kendi ipini kendi çeker.

Her Doğan Gün Yeniden Doğuştur

Dünyaya geldiğimiz tarih bizim kurtuluşumuzdur aslında her ne kadar buna doğuş deniliyorsa da. Kolay mı? Dışarıda ne olup bittiğinden haberin olmadan, dar bir alanda, ayağını bile doğru dürüst uzatamadan, boynuna dolanırsa boğulmana bile sebep olabilecek bir göbek bağıyla dokuz ay on gün korku içinde yaşamak ve dışarı çıkmayı

Yalnızlık Meskeni

Döşemesi bir hayli eskimiş olan koltuğuna, vücudunu olduğu gibi bırakmıştı. Son günlerde, kendi gibi beyni de pinekler olmuştu. Sanki düşünme yetisini yitirmişti. Gözleri yuvasında o kadar ağır hareket ediyordu ki. Birbirine kenetlediği elleri, göğsünün üzerinde ritmik bir şekilde hareket ediyordu. Bir aşağı bir yukarı! Burnunun üstü kaşınıyor fakat

Başa Dön