Yazdıkları İle Yaşadıkları Aykırı Bir Sanat ve Edebiyat Adamı

Ahmed Hamdi Tanpınar' ın 27 Mayıs Darbesi' nden sonrali tutumu...

yazı resimYZ

Günümüzde el an okurlarınca; muhafazakâr, milliyetçi, gelenekçi bir yazar olarak algılanan, özellikle 27 Mayıs darbesi sonrasındaki yazıları ile sergilediği tavırlara baktığımızda ise, kendisinin hiç de öyle olmadığını, hayret ve hayal kırıklığı ile, farkediyoruz.

Tanpınarda; para, özel hayatının her döneminde, en önemli gündem konusu ve vazgeçilmezidir.O, hayatının bütün dönemlerinde, devlet üniversitesinde kadrolu bir akademisyen olmasına rağmen, ona en yakın öğrencilerinin anılarını okuduğumuzda; sürekli, parasızlıktan, geçim sıkıntısından, bunaldığından şikâyetçi olduğunu görüyoruz.

Özellikle, 1958 yılı içinde yaşadığı önemli sağlık sorunu ve para sıkıntılarının, daha sonraki yıllarda, ölümüne kadar, onun rûhî durumu ile çalışma heves ve gayretini oldukça olumsuz bir şekilde etkilediğini öğreniyoruz.

Bu ruh hali ile yaşadığı, 27 Mayıs darbesinin hemen sonrasındaki günlerde Tanpınar, sanki bütün sıkıntılarının sebebi olarak kabul ettiği, Demokrat Parti iktidarını yerden yere vurmaktadır.

Cumhuriyet Gazetesi ndeki 14 Haziran 1960 günü; SUÇÜSTÜ başlığı altında yazdığı, daha sonraki günlerde, darbeci MBK nce, darbeyi aklamak gayretiyle, amacıyla AK DEVRİM adıyla bastırılan kitaba da alınacak olan, bu başlıklı, yazısı, Adnan Menderes in şahsında, Demokrat Parti İktidarına, içinde birikmiş olan kin ve nefretin bir utanç destanı gibidir âdeta

İşte o yazıdan altı çizilecek, çirkin nefret satırlarından seçmeler:

Demokrat idarenin macerası gerçekten korkunç ve ibret alıcı oldu. Sahte havari ağızlariyle geldiler. Kabakçı Mustafanın bile hâyalinden geçmiyecek bir katliâm teşebbüsünü arkalarında hüccet olarak bırakıp tarihin öbür kapısından geçtiler..

On senelik kâtil saltanatlarının icraatı, paramızı ve millî hayatımızı temelinden sarsan suistimaller, Anayasa dışı hareketler, millî serveti millî itibarla beraber yıkan ve bizi milletlerarası camialarda o kadar değişik bir çehre ile tanıyan 6-7 Eylül faciası, bütün o darmadağın, sonuçsuz ve faydasız, oy avcısı ve sade israf sözde kalkınma ve hakikatte içten yıkılma teşebbüsleri, şehirlerimizi ve manzaralarımızı altüst eden mantıksız, bilgisiz ağaç ve refah düşmanı -kimbilir hangi kompleks!- imar çılgınlıkları bütün vuzuhu ile ancak böyle bir teşebbüsün ışığında görülebilirdi..

Yani; o günlerde tam bir darbeci, CHP ağzı ve sevinci ile verdiği tepki bu olacaktı;
HUZUR un, o rakik yazarının !..

Yine, Cumhuriyet gazetesinde, 21 Temmuz 1960 günü yazdığı bir yazıda, Adnan Menderese olan öfkesini, şu cümleleleri ile dile getirir :
Başvekil, iktidar mevkiini muhafaza için Cumhuriyet Meclisi ne: Siz isterseniz Hilafeti de iade edersiniz tavizini veren adamdır. Biçare bilmiyordu ki bir Millet Meclisi nin dahi salahiyetleri mahduttur.
Oysa; rahmetli şehid Başbakanın, o cümleyi, Tek Parti rejimini YETER SÖZ MİLLETİNDİR sloganı ile yıkarak , tarihin çöplüğüne attığının bir târifi olarak sarfettiğini, kendisi de herhalde bizden daha iyi biliyordu.
Tanpınar aynı makalesinde; Menderesi, Hitler e, Abdülhamid e, hatta Kazıklı Voyvodaya benzetecek kadar şirâzeden çıkacaktır.
Daha, rahmetli Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatka ın idamlarının üzerinden henüz üç beş gün geçmeden, 20 Eylül 1961de Günlüklerindeki bir bir sayfada, ona, henüz cesedinin dahi soğumadığı saatlerde, gıyâbında bile, aziz rûhuna, hakâretlerini esirgemeyerek şunları yazabilecektir :
Adnan Beyin ve bir iki gün evvel iki arkadaşının gazetelerdeki resimleri Zavallı budala. Kaç defa İsmet Paşa kendisine fırsat vermişti. Başında bu kadar sevilen adamdı ki bu sevgi yüzünden aziz olabilirdi. Meğer bütün bu adamlar, bu iş, aç tahtakuruları, yer solucanları, kurtlar, yılanlar gibi bekliyormuş
Tanpınar; Günlükler inin sonuna doğru yazdığı satırlarında, âdetâ, kendi kişiliğinin karakteristik bir çift kimlik taşıdığını izah ediyor gibidir. Aşağıdaki satırlarda vurguladığı en önemli husus da, Müslüman olup olmadığını bilemediği, Hıristiyanlığın ve Avrupalılığın, kendisinin vazgeçilmezi olduğu ve İsmet Paşa yı çok sevdiğidir:
Gariptir ki eserimi sathî okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar. Sağcılara göre ben angajmanlarım -Huzur ve Beş Şehir- hilafına sola kayıyorum, solu tutuyorum. Solculara göre ise ezandan, Türk musikisinden, kendi tarihimizden bahsettiğim için ırkçının değilse bile, sağcıların safındayım. Hâlbuki ben sadece eserini, şahsen yapabileceğim şeyi yapmaya çalışıyorum. Ben maruz müşahidim. Sempatilerim var. Şüphesiz İsmet Paşayı seviyorum. Bunun dışında inkîlapların taraftarıyım ve dil meselelerindeki ifratlar hariç, geriye dönmek, bir adım bile istemem. Feda edemeyeceğim birtakım şeyler var: Sağlara karşı hiç olmazsa inkılâpların bugünkü statüsü. Sollara karşı Türk Milletinin istiklâli ve tarih hakkı. İmkan bulsam, yaşım müsait olsa ve bir organ sahibi olsam müdafaa edeceğim tek şey: Kalkınma ve plan. İnkılâpçılardan ayrılıklarım Allaha inanıyorum. Fakat tam Müslüman mıyım bilmem. Fakat anamın babamın dininde ölmek isterim ve milletimin Müslüman olduğunu unutmuyorum ve Müslüman kalmasını istiyorum. Garplıyım. Hıristiyanlığın daha zengin miraslarla ve daha derinden işlendiğine eminim. Burada kendi kendimle aşikâr şekilde tezattayım.
Onun, HUZUR, MAHUR BESTE, SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ isimli eserleri; konuları, üslûbu, diyalogları ve verdiği mesajları ile, takriben bundan 50 yıl önce, büyük bir zevk ve hayranlıkla okuduğum kitapları idi.
Şâyet, onun , siyâsi görüşünün böylesine pespâye bir omurga üzerine kurulu olduğunu bilseydim, her halde hiçbirinin kapağını dahi açmaya yeltenmezdim.

Salih Zeki Çavdaroğlu
06 Haziran 2020

https://ferahnak.wordpress.com/2020/06/06/yazdiklari-ile-yasadiklari-aykiri-bir-sanat-ve-edebiyat-adami-ahmed-hamdi-tanpinar/

Başa Dön