Türk Musıkîsi Devlet Konservatuarı 40 Yaşında

İTÜ-TMDK hakkında bir inceleme...

yazı resim

Cumhuriyet in kabulünden sonraki dönemde yapılacak bir dizi ınkilâp öncesinde bir takım kurumların işlevleri üzerinde radikal değişikliğe başvurulur.
Bu kurumlardan birisi de dönemin konservatuarı olan Dârü l Elhân olacaktır. O günlerde Maarif Vekâleti ( Milli Eğitim Bakanlığı ) na bağlı bir kuruluş olan Dârü l Elhân, bakanlıktan alınıp, İstanbul Valiliği ne bağlanır . Öğretim müfredatına Batı Müziği dersleri eklenerek yeniden yapılandırılırken aynı zamanda Musıkî Encümeni nin de faaliyete son verilip, Kurul dağıtılır.
Gerekçesi ne olursa olsun bir konservatuarın Eğitim Bakanlığından alınıp, Valiliğe bağlanması bile teknik bir kurumun, idarî veya asayîş meselesi mertebesine getirilmesinden başka bir izahı olamayacaktır. Bu ilk adım sonraki yıllarda Konservatuarın sistemleştirilmesi için gerekli bir hafriyat işleminden başka bir şey değildir.
Kuruluş yıllarının Maarif Vekili Mustafa Necati , Bakanlığın başına geldikten sonra bu bakanlıkta adeta devrim içinde ikinci bir devrim daha yapar. Özellikle kültür alanında oldukça radikal kararlar alır.
1926 senesinin Ağustos ayında kendi Başkanlığında Sanayi-i Nefise Encümenini toplar. Toplantı an önceki günlerde Darülelhan konusunda Musa Süreyya Bey ve Osman Zeki Üngör den aldığı rapor önündedir ve raporda şunlar yazılıdır :
Dünyanın her yerindeki bu tür kurumlara Konservatuvar dendiği halde,bambaşka bir zihniyetin hâkim olduğu bir dönemde adı geçen kuruma Dârülelhan adı verilmişti.(Kendisi o Kurumun Müdürü değilmiş gibi!C.T.)Bu kurumun bu günkü kültürümüz için gereksiz olan Türk Musıkîsinden arındırılarak,adının İstanbul Konservatuarı na çevrilmesi,idârî ve ilmî denetiminin de Bakanlığınızca yapılması en samimî dileğimizdir 1

Encümenin toplantı sonunda aldığı kararla Okullardan Alaturka musıkînin kaldırılmasına, Dârülelhan da da (Sonradan konservatuara dönüştürülecektir)Türk Musıkîsi bölümünün kapatılmasına karar alınır.
Türk musıkîsi bölümü kapatılınca buradaki öğrencilerin büyük bir bölümü Batı müziği bölümüne geçirilir. Öğretim üyelerinin bir bölümü daha ziyade Türk müziği notalarının arşivi ve nazariyatı çalışmalarında değerlendirilirler. Açıkta kalan diğer kesim ise 1927 de Konservatuar bünyesinde açılacak olan Türk Müziği icra Heyeti kadrosuna alınacaklardır.
Buna ilişkin ayrıntıları okuyalım:
Alçakça bir ihanet ve pis bir yağcılıktan başka şey olmayan rapordan dört ay sonra 6.9.1926 da İcra Vekilleri Heyeti nce (Bakanlar Kurulu) kabul edilen Yönetmeliğin 10. maddesinde yer alan millî musıkînin fennî esaslara göre geliştirilmesi için çare ve tedbirler düşünmek üzere (yine bu günkü dille verdim) MUSA SÜREYYA, CEMAL REŞİT REY ve İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU Sanayi-i Nefîse Encümeni ne seçiliyor ve millî musıkîyi çağdaşlaştıracak (!) en âcil tedbir olarak Konservatuvar ve okullardan atılmasına karar veriyorlardı 2
Bu karara ilişkin tepkiler her zaman olduğu gibi öncelikle büyük müzikolog Rauf Yekta Bey ile Bimen Şen ve Hakkı Süha Gezgin gibi isimlerden gelse de, kararın taşeronları bu isnatları büyük bir pişkinlikle ve çağdaşlık, rasyonallik , Batı Medeniyeti gibi sloganlara sığınarak göğüslediklerini zannederler ve tabiî ki bildiklerini okurlar.
T.C. devleti kendi öz musıkîsine koyduğu öğretim yasağı ile yetinmeyip inkılâplar ın peşpeşe yapıldığı dönemde radyolarda çalınmasını da yasaklayacak ve bu yasak da 2 Kasım 1934'ten 6 Eylül 1936' ya kadar iki sene kadar sürecektir.
Bu iki senelik süreç de zaten öz musıkîmizin unutulmaya terk edilmesinin dışında yozlaşması ve onun yerine adını Millî Musıkî koyacakları Batıdan devşirme bir müzik ile , toplum bünyesinde yoz müziklerin yerleşmesine yol açacak ve bunun izleri günümüzde de olanca yoğunluğuyla artmaya devam edecektir.
Devlet bu müzik sistemi ile sahiplendiği taklit müziğin inatla, seneler sürecek ölesiye hâmiliğine soyunacaktır.
Bu himaye 1923-1950 arası 27 sene toplumun tepkisine bile izin verilmeyen bir hegemonya altında sürer. 1950 de Demokrat Parti nin iktidara gelmesi ile nisbeten azalır ve hafiflerse de 10 yıl sonra 27 Mayıs darbesi sonrasında aynı ilgiyi tekrar kazanır.
Hatta yapay müziğe karşı olan bu ilgi, 12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra kurulan hükümetin Kültür Bakanı nı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonu nu Dede Efendi Konseri ne tahsis etmeye yeltendi diye bir Batıcı kemancı bayan ve eşinin yaygarası ve Milli Şef eskisi bir siyasetçinin desteği ile görevden alınabilecek kadar ileri gidecektir.
Bıçağın kemiğe dayandığı bu had bilmezlik karşısında dönemin Türk musıkîşinasları artık kollarını iyice sıvarlar ve yarım asırdan fazla bir zamandan bu yana bir kenara itilen musıkî öğretimine yeniden hayat kazandırmak için arayış ve girişimlerde bulunurlar.
Bunun sonucunda dönemin Millî Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem ve Kültür Müsteşarı Emin Bilgiç Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir Türk Musikisi Konservatuarı kurulması için, hareketin önde gelen isimlerinden ve kuruluşla birlikte konservatuarın ilk müdürü olacak Ercüment Berker den, oluşturulacak kuruluş kanun taslağı, kurumun şematik bünyesi, müfredat ve öğretim kadrosu vd. konularla ilgili olarak bakanlığa görüşlerini bildirmesini istemişlerdir.
Bakanlığın bu talimatı ile başlayan çalışmalar sonuçlanarak, 13.10.1975 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Kuruluş Yönetmeliği ile okul kurulacak ve 3 Mart 1976da eğitime başlayacaktır.
Başlar ama, Üstâd Alâeddin Yavaşcanın anlattığına göre kendisi dahil diğer musikîşinasların 1944den bu yana verdikleri mücadele sonucu ancak 30 sene sonra amaca ulaşılabilir.
Konservatuar ın ilk yönetim kurulu, Ercümend Berker başkanlığında Muharrem Ergin, Cahit Atasoy, Neriman Tüfekçi, Yücel Paşmakçı, Cüneyd Orhon, Yılmaz Öztuna, İsmail Baha Sürelsan ve Alâeddin Yavaşçadan oluşacaktır. Bu gün itibariyle maalesef Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin, Alâeddin Yavaşça Hocamızın dışındaki bütün isimler Hak kın rahmetine kavuşmuş durumdadırlar.
Kurulmasına kurulur ama, Türkiyenin 1923den önceki asırlarının kültür değerlerine karşı şartlanmış kafalar bunu bir türlü kabullenmemektedir. Öyle ki bunu irticanın müzikteki göstergesi olarak tanımlayacak kadar gemi azıya alırlar.Türkiye kamuoyu bu polemiklerle çalkalanmakta konu Parlamentoya kadar yansımaktadır. Mesela 1977 yılı Bütçe görüşmelerinde Kültür Bakanlığı bütçesi Cumhuriyet Senatosunda görüşülürken, AP Ankara Senatörü Atıf Benderlioğlu (1910-1992) bütün bu suçlamaları da göz önüne alarak bir konuşma yapar. Konuşmasına şair Attila İlhanın sözlerinden alıntılar da yaparak başlar. Attila İlhanın :
Refik Talât Beyin mâhur saz semâisini bir dinleyin; eğer duyacağınız sesler sizi en duyarlı yerinizden yakalayıp yaşanmamış aşkların yakıcı özlemlerin, gizli bir ululuğun doruğuna çıkarmazsa, ya kendi ülkenizin farkında değilsiniz, ya da çağdaşlaşayım derken yabancılaşmışsınız 3 görüşünü belirttikte sonra, devam eder:
Devletin yıllardır uyguladığı eğitim politikasıyla gençleri Batı musıkisine yönlendirme arzusunun bitmesini ister. Ülkede bir Türk Musıkîsi Devlet Konservatuarı ve Devlet Korolarının kurulmasına rağmen, Türk musıkîsini unutturmak, genç nesiller yanlış belletmek veya hiç öğretmemek isteyen bir zihniyetin pek az da olsa halen yaşadığını görmenin insana hüzün verdiğini söyler. Bu çarpıklığın somut göstergesi olarak da 1963 de Devletçe basılan Liselerde Müzik isimli kitabın 131. sayfasında yazılan ve Geleneksel Musıkînin Alaturka Şehir Müziği başlıklı bölümü okur. Kitapta yazılanlar aynen şöyledir:
Osmanlı tarihi boyunca Sarayda padişahların, kişi-zâdelerin, şehirde aydın kişilerin duygulandıkları, destekledikleri bu müzik, her şeyden önce bir (zümre müziği)dir. Ve yüzyllar boyunca bu zümre hangi ruhsal ve estetik bir düzene doğru eğilim göstermişse, müziğinde de bunların yankılarını görürüz. Alaturka Şehir Müziğinde yalnız şark âleminin arzulamaları, özlemleri hakimdir
Benderlioğlu bundan sonra,bu satırları yazanın aslında bunun böyle olmadığını bilmesine rağmen,kendi ideolojileri doğrultusunda saptırdıklarını söyler. Netice olarak da mevcut Hükümetin herşeye rağmen milletin musıkîsine sahip çıktığını, 1975 de hizmete giren Devlet Konservatuarı ve sonrasında kurulan Devlet Korolarının sayısının artırılıp, bu politikanın sapma olmaksızın yürütülmesini söyler.
Tabii bu kuruluşa itirazlar mâlum muhalif müzik adamlarından gelmekte gecikmeyecektir. Devlet Sanatçısı sıfatı verilen ve o yıllarda CSO şefi olan Hikmet Şimşek , kurulan Konservatuar ve Korolara olan öfkesini ise şöyle dile getirmektedir:
Makamı Acemaşiran, usulü Kürdilihicazkârdan
Kaza ile kurulmuş bazı konservatuarlar
Gırnata üflemekten gelir muallimleri var
Metodu yok, mektebi yok
Çalgı çalmak nesine
Sen dert anlat fesine
Turşu kurmaktan âciz, konservatuvarlar kurar
Kaza ile kurulmuş bazı korolar da var
..
Bir yanda arabesk, öte yanda dümbelek
Bunlara gönül koyma!... 4
Bu sözleri eden kişinin dağarcığına ve üslubuna baktığınızda bir müzisyenden ziyade gözümüzde küstah bir serkeş, dedikodu sever bir avami şahsiyet belirecektir. T.C. hazinesinden maaş alan, lütfen Profesör ve Devlet Sanatçılığı ünvanlarını kolayca haketmiş biri için bu sözleri sarfetmek elbet te ki çok kolaydı. Ancak sevmediğiniz, küçümsediğiniz Türk Musıkîsi nde Kürdilihicazkârın bir usül değil, bir makam olduğundan bile haberi olmayanların, onu eleştirmeye de haklarının olmadığından da pek haberleri olmayacaktı. Merak edip araştırmaya değer görmedikleri bir müziği de basit mahalle üslubu ile karalamaktan, hafife almaktan başka da şansları olmayacaktı.
Sadece karşı gruptan değil, Türk Musıkîsi Devlet Konservatuvarın içinden, daha doğrusu yöneticilik görevi yapan Meral Yapalı, 1996 da Geleneksel Musıkîmizden dımbırtıolarak söz etme cüretini gösterir. O yıllarda bir takım doğruları söyleyen Kanun virtüözü, Orkestra ve koro şefi bestekâr Ruhi Ayangil defalarca Konservatuvardan kovulacak(!) tır.
Musıkî camiamızdaki bu kuruluş sevinci pek uzun sürmeyecek, 1978 yılında siyasi iktidarın el değiştirmesi ile birlikte, çiçeği burnunda Konservatuarımız üzerinde kara bulutlar da dolaşmaya başlayacaktır.
Yeni iktidarın ilk icraatlarından biri, Türk Musıkîsi Devlet Konservatuarının, bir protokol ile Milli Eğitim Bakanlığından alınarak Kültür Bakanlığına bağlanması kararlaştırılmıştır. Bu işlemin hemen sonrasında Umudumuz Karaoğlanın halkçı Kültür Bakanı Doç. Ahmet Taner Kışlalı ve Müsteşarı Şerafettin Turan tarafından Konservatuar ın kapısına kilit vurma işlemleri başlatılacak ve hiçbir gerekçe gösterilmeden konservatuarın 22 öğretim elemanı, 3 yönetim kurulu üyesi ve yönetim kurulu başkanı görevden alınacak ; bu işlem karşısında 23 Şubat 1979 günü yönetim kurulunun bütün üyeleri istifa edecek ve başkan Ercümend Berker de aynı gün istifasını bakanlığa gönderecektir.
İstifalar sonucunda hükümet geçici bir yönetim kurulu oluşturmuş, başkanlığında da vekâleten Nevzat Atlığ ı getirmiştir. Kurulan geçici yönetim kurulunun üyeleri Halil Aksoy, Fikret Değerli, Bekir Sıtkı Sezgin, Yavuz Özüstün, Yalçın Tura, Mutlu Torun, Necdet Varol ve Niyazi Sayın dır.
Bu kaotik durum pek uzun sürmeyecek aynı yılın sonunda siyasi iktidar yeniden el değiştirecek ve yeni hükümetin Kültür Bakanı, 30 Kasım 1979 gün Konservatuar yönetim kurulu başkanlığına Ercümend Berker i yeniden atayacak ve yeni yönetim kurulununun Ercüment Berker, Halil Aksoy, Nida Tüfekçi, Muharrem Ergin, Fikret Değerli, Alaadin Yavaşça, Cüneyd Orhon, Cahit Atasoy, Neriman Tüfekçi, Yalçın Turadan oluşturacaktır.

Türk Musikisi Devlet Konservatuarı 1982senesinde İstanbul Teknik Üniversitesine bağlanacaktır. Bu statüyü kazanmasından sonra konservatuar müdürü olarak Prof. Lütfi Zeren, Prof. Fikret Değerli, Prof. Yalçın Tura, Prof. Dr. Can Etili Ökten, Prof. Dr. Lale Berköz ve Prof. Dr. Cihat Aşkın görevi yapacaklardır.

Bu gün ise bu görevi Prof. Adnan Koç yürütmektedir.
Konservatuarımızın her yıl kendini yenileyerek ve işlevini değerlerinden en ufak sapma göstermeksizin nice 40 yıllara erişmesini temenni ediyoruz

Salih Zeki Çavdaroğlu

D İ P N O T L A R :

Cînuçen TANRIKORUR, Biraz da Müzik, Zaman Kitap, İstanbul,2001, s.63
2 a.g.e. s.64
3 Atıf BENDERLİOĞLU, Türk Musıkisi Cumhuriyet Senatosunda, Milli Kültür Dergisi, Mart,1977, s.40
4 Avni ANIL,Yakışıyormu Sayın Şimşek?,Tercüman Gazetesi, 6 Ocak 1990

https://ferahnak.wordpress.com/wp-admin/post.php?post=322&action=edit&message=1

Başa Dön