Hani gün gelir ya,bazen de gelmeden geçer gider sonu dramla biten masallar gibi;erkek kıza kavuşamadan ölür oysaki kız ondan önce ölmüştür o sevdada...İşte böyle bir hikaye bizimkisi;geri kalmış saatin yanılgısı,yalancı güneşin ışık süzmesi.Ardahan'la Edirne komşu,İstanbul'sa kuzey ve güney kutbudur yüreklere çizilen haritada.
Ortada bir savaş vardı;bir savaş varsa iki de taraf olmalıydı.Tarafları cesurlar ve korkaklar oluşturuyordu bu savaşta ya da kalıba sığmayan yürekler ve boş sözler.Korkakların silahı boş sözlerdi oysa daha hiçbir yürek ne yaralanmış ne de ölmüştü bu kurşunlarla.Bu yüzden yitiriyordu cümleler anlamını;halbuki dilden çok kolay düşerken,dile gelene kadar çok yol katediyordu vücutta kelimeler...Ve öyle bir teraziydi ki buortası yoktu;kefeleri yükten,yükleri göründüğünden daha hafifti sevdaların.
Bir pazar yeriydi sevda sokağı;farklı tezgahların olduğu,tek giriş ve tek çıkıştan ibaret.Girişte çiçekçi bir kız,çıkışta mendil satan bir erkek vardı.Herkes ömründe bir kez uğruyordu bu pazara.Kiminin elinde tomurcuklanırken,kiminin eline değmeden sokağın ortasında soluyordu çiçekler ve bir çiçeği yaşatabilme ihtimaliyle tekrar dönenler vardı o sokağın başına.Oysa bir çiçek soldu mu çıkmaz sokaklara dönerdi,bomba düşerdi pazar yerine ve ortalık kan kırmızı...Tanrı emanetini geri almak isterken susuyordu herkes,kana susuyordu çiçekler.Biliyordum tanrı emanetlerini toplamaya başladığında bir yıldız kayıyordu gökten ve ben bu yüzden hep kutup yıldızını izliyordum geceleri.Çünkü o kaydığında sonu dramla bitmeyecekti masalların,kimsenin elinde solmayacak,bulutlar sevişirken kana susamak zorunda kalmayacaktı çiçekler...
İki el vardı sevdaların yakasında,ayrılığa ait iki el...Yakayı kurtardığında parmak izleri kalıyordu geriye ve karışırken yüzler başka yüze karlar yağıyordu yüreğin çatısına,buzullar sırnaşıyordu oluklara.Bir yüzde binlerce surat vardı ve karşındakini tanımak yüzde birdi binerken sevda kayığına.Kaymıyordu işte kutup yıldızı ayrılıklara inat,parmak izleri kalıyordu yakada ve artık suratına baktığım herkes tanrının topladığı emanet olmak istiyordu...
Tanrının Topladığı Emanet
Bir pazar yeriydi sevda sokağı;farklı tezgahların olduğu,tek giriş ve tek çıkıştan ibaret.Girişte çiçekçi bir kız,çıkışta mendil satan bir erkek vardı.Herkes ömründe bir kez uğruyordu bu pazara.Kiminin elinde tomurcuklanırken,kiminin eline değmeden sokağın ortasında soluyordu çiçekler ve bir çiçeği yaşatabilme ihtimaliyle tekrar dönenler vardı o sokağın başına.Oysa bir çiçek soldu mu çıkmaz sokaklara dönerdi,bomba düşerdi pazar yerine ve ortalık kan kırmızı...Tanrı emanetini geri almak isterken susuyordu herkes,kana susuyordu çiçekler.