Bir devirin iki sembol şâiri :
NECİP FÂZIL-NÂZIM HİKMET
Bizim nesilin çocukluktan, delikanlılığa geçtiği zamanda, 27 Mayıs 1960 darbesi yapılır, Yassıada Mahkemeleri kurulur, 1961 yılında, bir başbakan ve 2 bakanın idamları yapılır, Hemen akabinde Yeni Anayasa, halk oyuna sunulur, yapılan seçimlerle, sözüm ona, demokrasiye geçilir ve İsmet İnönü nün başbakanlığında kurulan hükümetle, ülkede, 40 sene devam edecek olan uzun bir kaotik siyâsi dönem başlayacaktır.
O günlerde, Türkiye yakın tarihinin, en popüler iki şâirinden Necip Fâzıl, darbe mahkemesinin verdiği hüküm ile Toptaşı cezaevinde yatmakta, Nâzım Hikmet ise 1951 senesinde kaçtığı Moskova da yaşamaktadır.
İkisi arasında ideolojik farklılık sebebiyle, daha 1930 lı yıllarda başlayan fikrî husûmet ve kavga da zaman zaman, kamuoyunu meşgul eden bir şiddette devam etmektedir.
N
âzım Hikmet, Zekeriye Sertel in yayımladığı Resimli Ay dergisinde; Putları Yıkıyoruz sloganı ile başlattığı kampanyada, Sen eskinin yenisisin ve en iyisisin. Ama eskisin. diyerek, onu da hedefe koyacaktır.
Necip Fâzıl ise, bu ithamına karşılık , Nâzıma: Yeni olmayı, yeninin en gerisi olmayı, eskinin en iyisi olmaya tercih ederdi diye cevap verecekti.
.1961 Anayasası nın ortaya çıkardığı sosyal, ekonomik ve siyasi alanlardaki çok farklı bir toplum yapısında, özellikle Üniversite Gençliği, artık SAĞCI ve SOLCU olarak adlandırılacağı, ikili bir farklı gruplaşmanın içine çekilecektir. İleride bunlar; MİLLÎ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ (MTTB) ve TÜRKİYE MİLLÎ TALEBE FEDERASYONU (TMTF) çatısı altında kurumsallaşacaklardır.
Türk gençliği artık ; ya Necip Fâzıl ın şahsında simgeleşecek olan , dindar, milliyetçi, gelenekçi bir dünya görüşü, ya da Nâzım Hikmet le gündeme getirilecek olan, materyalist, Marksist, sosyalist, hatta komünist bir Türkiye yi gerçekleştirme çabaları içinde olacaktı.
Bu iki kutup arasındaki rekabet , günbegün onarılamaz bir husumet, hatta düşmanlığa dönüşecek, uluslar arası emperyal gücün, solcu kesime sağlayacağı önemli maddi desteğiyle, 20 sene sonra ise artık silahlı bir mücadeleye dönüştürülecektir.
Sonrası mâlum; bu rekabet, iki farklı dünya görüşündeki Türk gencinin, birbirinin kurşunlarıyla, hayatlarını kaybetmesine sebep olacak ve bu sonuç, darbeci askerî kesimin ekmeğine yağ sürecek, önce 12 Mart 1971 de , akabinde 12 Eylül 1980 da yapılacak olan müdahale ve darbelerle yine, Türkiye de , demokratik rejimi sekteye uğratacaktı.
1991 de, SSCB nin çöküşü, aynı zamanda komünizmi de bitirecek, dolayısıyla, 1963 de, Moskova da ölmüş olan Nâzım Hikmet in sanatta temsil ettiği ideolojiyi de, bir anlamda sadece sembolik bir romantik hevese çevirecektir.
Necip Fâzıl ise, âdetâ iğne ile kuyu kazarcasına savunduğu ideolojisinin, siyâseten bir karşılığını alamadan, 1983 yılında vefat eder. Ancak, hayatı boyunca yazdığı, sayısı 50 yi bulan kitapları , defalarca baskı yaparak Türk insanı tarafından büyük bir heves ve zevk ile okunur.
2002 senesine gelindiği zaman, yapılan genel seçimler sonucunda, başta günümüzün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, onun BÜYÜK DOĞU okulunda, rahle-i tedrisinden geçen bir ekip öncülüğünde ,
Türkiye nin siyâsî yönetimi devir alınacaktır.
Türkiye 18 senedir, ülke şartlarının izin verdiği ölçüde, onun öğretisinin izinde yönetilmekte, bu zaman dilimi içinde Türkiye de , daha önceki 80 senede bir türlü yapılamayan, yatırım ve hizmetler hızlı ve seri bir şekilde, bu dönemde yerine getirilmiş ve halen de proje safhasındaki bir çok yatırım ile devam ettirilmektedir.
Üstâd bu dönemde hayatta olsaydı; her halde bayağı mutmain bir durumda olurdu
Salih Zeki Çavdaroğlu
03 Haziran 2020
https://ferahnak.wordpress.com/2020/06/03/bir-devirin-iki-sembol-sairi-necip-fazil-nazim-hikmet/