İşten döner dönmez sokulurum odama
Önce gevşetirim usulca boyunbağımı
Peşine yığılır kalırım cökmüş yatağa
Başımın altındaki yastığa uzanır elim
Sert birşey değer parmak uçlarıma
O anda acı inmeye başlar boğazımdan
Gözgöze gelirim çerçevedeki resminle
Ve dalar giderim mesafe tanımaksızın
En derininden bakarken sen gözlerimin içine
Ansızın beliren bir gülücük kaplar yanaklarımı
Mutluluğun gözyaşları süzülüp dökülürken üstüne
Teninin kokusu uğrar dağılır odama
Cigerlerim bayram eyler,kalbimse deli gibi
Patlayan bir volkanın lavları akar damarlarımda
İlk tanıştığımız gün gelir kurlur aklıma
Bir sonbahar,günlerden pazartesi,sabah saatleri
Lacivert montun,gri çoraplarını örten siyah botların
Dudaklarından düşen o sakin sessiz merhaba
Ardına çölde su bekleyen çaresiz günlerim
Her kelimense o günlere düşen bir damla
Birden hiç sevmediğim çarsamba uğrar
Alır götürür yüzüme çadır kuran gülücükleri
Hızlanır yanaklarımdan süzülen mutluluk gözyaşları
Çaglayan olur,dalgalanır kudurmuş deniz misali
Fırtına olurken ardarda dizilir hıçkırıklar
Yavaş yavaş çekilmeye başlar teninin kokusu
Ciğerlerim kabul etmez soluduğum havayı
Durma noktasına gelir deli deli atan yüreğim
Damarlarımdan kaçmak için fırsat kollayan kızıl kan
Fırsatını bulup firar eder boğazımdan
Kırmızıya boyanır adım attığım her yer...
Bir tene alıstığı zaman insanın dudakları
O teni kaybettiğinde zor geçer hayat
Hele bir de düşünürse zamanla unutulduğunu
Binbir umut arar yıllanmış eski bir çerçevede
Neden olduğunu kolay kolay bilmez kimse ama
Farklıdır tıpkı parmak izi gibi her tenin tuzu...