Bir Fırtına Tuttu Bizi

Ceplerim erik dolu. Pantolonumun dizi yırtık... Akşama eve gidince kesin dayak var. Cebimden çıkardığım eriğin sapını koparıp ağzıma atıyorum. Aceleyle yolduğum için erik ve yaprak birbirine karışmış. Cam gibi yeşil, cam gibi kaygan erik dişlerimin arasında parçalanıyor. Ekşi suyu dilime dokunuyor. Elimde olmadan yüzüm ekşiyor. Eriği ağzından çıkarıp, içindeki beyaz çekirdeği çıkarıyorum. Sonra geri kalanı keyifle çiğniyorum. Nasılsa dayak garanti, hiç olmazsa şu eriklerin tadını çıkarayım.

yazı resim

BİR FIRTINA TUTTU BİZİ

Mayıs yağmurlarla geldi. Billur zerrecikler yeşim rengi yaprakların üzerinden sokaklara göz kırpıyor. Pırıl pırıl, cap canlı… Bu sene bahar bir türlü gelmek bilmedi diyenlere aldırmıyorum. Bence bahar çoktan geldi. Mevsim yavaş yavaş yaza doğru akacak. Mayıs dediğin biraz yağmur, biraz güneş, biraz rüzgâr, serin akşamlar ve sıcak öğlen vakitleri değil midir? Mayıs ayı çocukların komşu bahçelerden erik çalma zamanıdır.

Yarın ülkesi ve insanları için düşleri, rüyaları olan üç genç darağacında sallanacak. Daha güzel ve mutlu bir ülkede yaşamak istedikleri için yıkıcı, bölücü ve dış mihrak olacaklar. Gazeteler, radyolar, televizyonlar bizi Usame'nin, öldürülüşü ve daha farklı yüzlerce fasarya ile oyalayacaklar. Kocaman Mayıs ayının her gününe bir anlam yüklenecek. Trafik Haftası, Danıştay ve İdari Yargı Haftası, Uluslararası Aile Günü, Dünya Çiftçiler Günü, İstanbul'un Fethi, Anneler Günü diyecekler. Anneler umutsuzluk içinde nereden geldiği bile belli olmayan kolay ecellerle ölen çocuklarına ağlayacaklar. İstanbul'u fetheden kahramanlarla gururlanıp, Mayıs ayı içinde Kardeşlik Haftası'nı kutlayacağız. Bütün çelişkilerine rağmen Mayıs ayı gençlerin asıldığı, eriklerin çocuk ceplerine tıkıştırıldığı zaman olarak kalacak. Babalarımız para verirlerse belki annelerimize hediyeler bile alacağız.

Hıdır ile Ellez yeşil çimenlerin üzerinde dünya tatlısı bir muhabbete başlayacaklar. Bin yıldır ateşi zerre kadar düşmemiş bir sıcaklıkla laflayacaklar. Mayıs ayı dünyayı cenneten resimlerle süslerken yaşama inat biz yine o üç genci asacağız. Çünkü asılmaları gerek. Bağımsız bir Türkiye kimin ne işine yarar ki? Bütün Limaların, bütün fabrikaların satılması gerek. Demiryollarının ve toprakların... Artık dünya kocaman bir köy... Global bir dünyada yaşıyoruz. Sınırların ne anlamı var? Para canın istediği yere gider. Kim karışır ki? Yüz bin dolara hükümetler düşmeli. Yüz kontöre gencecik bedenler satılmalı. Para her dili konuşmalı. Ama illa İngilizce konuşmalı… Ormanlar, Su, petrol, altın ve daha adını bile bilmediğim yüzlerce cevher bütün dünyanın ortak malıdır. Gelişmemiş, sıska ve hastalıklı devletlerin bu zengin kaynakların üzerinde miskin miskin oturmasına seyirci kalınmamalı. İnsanlar dürtülmeli, internet üzerinden gaflet uykusundan uyandırılmalı. Daha çok demokrasi istemeliler. Daha çok ekmek ve daha çok Amerika, daha çok Nato, daha çok bomba ve illa savaş istenmeli.

Mayıs ayı başımızdan aşağıya büyük bir cömertlikle kucak kucak çiçek, taze yağmurlar serperken önce umutlar öldürülmeli. İnsanoğlu beşer, aman ha yoldan şaşar. Arap kızı törelerin canı cehenneme deyip camdan bakar. Dünyanın çivisi yerinden oynar. Bütün önlemler zamanında alınmalı. Taksim'de işçiler kurşuna dizilmeli, yetmezse üzerlerinden panzerle geçilmeli. Umuda dair ne varsa ezilmeli… Öyle bir korku yaratmalı ki, gören gözlere perde inmeli. Söyleyen diller lal olmalı. Otuz yıl sonra bile ne olduğunu kimse sormamalı. Bunu kim yaptı bize diye merak edilmemeli. Bütün katiller kahraman ilan edilip ödüllendirilmeli. Yedi iklim, dört mevsim kemiklerine, hatta iliklerine kadar korkutulmalı. Sonra yeni (El Kaide) masallar yaratılmalı. Raf ömrü sona eren düşmanlar yenilmeli. Piyasaya yenileri sürülmeli. Ama savaş sonsuza kadar sürmeli. İnsanlar her zaman düşmanlardan korkmalı. Her zaman uyanık, her zaman birlik ve beraberlik içinde olmalı. Düşmanlar esnek olmalı. Her boyaya, her kimliğe bürünmeli. Bir kısmı ile Afganistan'da savaşırken, diğer bir kısmı Libya'da desteklenmeli. Önce Kaddafi'den kurtulmalı. Zamanı gelince ötekinin de çaresine bakılmalı. Oyunun tek bir amacı olmalı. Umut etmek en tehlikeli düşmandır. Görüldüğü yerde ezilmeli…

Mayıs ayı yağmurlarla geldi. Rüzgârları çiçek, rüzgârları kırlangıç kanadı yüklü… Çocukların cepleri tıka basa erik dolu. Çocuklar kuşlar gibi cıvıl cıvıl. Keşke akşama babama söylemeseler... Hacı Ali'nin bahçe duvarına tırmandığımı. Annem hemencecik anlar zaten. Pantolonun dizi gitmiş. Farkında bile olmamışım.

Mayıs ayında bahara inat üç genci astılar. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın asıldıklarında yirmili yaşlarındaydılar. Ülkelerini çok sevdikleri için darağacında can verdiler. Umut ettikleri için, düşleri olduğu için idam edildiler. Bir karıncanın bile canına kıymadan katil sayıldılar. Büyük biradere sövdüler. Altıncı filoyu ve İncirlik Üssünü istemediler. Zamanın başbakanı "Orada Amerikan üssü yok. Tesis var," dedi. İnanmadılar. Büyükleri çok kızdırdılar. En sonunda bir hıdrellez günü, baharın, ilkyazın coşkusunu insanın damarlarında hissettiği bir sabah asıldılar. Dönemin AP'li Devlet Bakanı, Seyfi Öztürk, Deniz'lerin idamlarının onaylandığı gün, "üçe üç" demişti, "intikamımızı aldık!" Haklıydı. İntikamın bedeli körpe bedenlerden alınmıştı. Artık ülkem rahat bir nefes alabilecekti.

Ceplerim erik dolu. Pantolonumun dizi yırtık... Akşama eve gidince kesin dayak var. Cebimden çıkardığım eriğin sapını koparıp ağzıma atıyorum. Aceleyle yolduğum için erik ve yaprak birbirine karışmış. Cam gibi yeşil, cam gibi kaygan erik dişlerimin arasında parçalanıyor. Ekşi suyu dilime dokunuyor. Elimde olmadan yüzüm ekşiyor. Eriği ağzından çıkarıp, içindeki beyaz çekirdeği çıkarıyorum. Sonra geri kalanı keyifle çiğniyorum. Nasılsa dayak garanti, hiç olmazsa şu eriklerin tadını çıkarayım. Hacı Ali'nin eriklerinde iş yoktur zaten. En iyisi Aksekili'nin bahçesindedir.

Mayıs ayı yağmurlarla geldi. Mevsim cam gibi yeşil, erik dalında taze bir sürgün kadar nazlı... Üç asma filizini sabaha karşı yolundu dalından. Onlar da herkes gibi ateşten atlardı o gün. Tutsak olmasalar. Erguvanlar sokuştururlardı bakışlarına. Gelincikler, karanfiller ve beyaz papatyalar belki. Oysa hesap önceden görülmüş, defterleri çoktan dürülmüştü. Hıdrellez sabahı yağlı urganlarda alınması gereken intikamların bedellerini ödediler.

Seyfullah

Başa Dön