Türk edebiyatının önemli isimlerinden Atilla İlhan; 1991 yılında şu çıkışı yapmıştı : Aydınlar bitti. Aydın diye bir şey yok !..
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra hükmü değişmemişti ve bu kez de şunları söylüyordu, Türkiye nin aydınları hakkında :
Bizim aydınlarımızın önemli bir kesimi kesinlikle cahildir. Benim bu konuda ne düşündüğümü bilirsiniz. Dünyada ne oluyor bitiyor, kesinlikle okumazlar, izlemezler. İkincisi muhakemeden yoksundurlar. Olay gözüne giriyor, onu doğru değerlendirip doğru sonuç çıkartamıyorlar. Aydınlarımızın büyük bir kısmı, inanışlarından önce menfaat peşindedirler. İşin püf noktası bu.
Atilla İlhan gibi, yazılarında aydın hakkında samimi düşüncelerini belirten bir isim de Cemil Meriç dir.
Ancak o bu konuya özellikle Mağaradakiler kitabında eğilir ve konuya aydın-entelektüel-münevverşeklinde üç ayrı pencereden bakar.
Meriç, daha kitabının girizgâhında , Platon un Devlet isimli kitabından iktisab ettiği, kendi kitabına isim olan mağara metaforu nu anlatır.
Kabullerine göre bir tek onlar ilerici, çağdaş, düzeylidir. Kendileri dışında kalan kitlenin tamamı, bu topraklarda haysiyet ve şerefi ile dahi yaşamaya lâyık bir kitle değildir. Çünkü millet olarak isimlendirilen o topluluk, kendileri gibi ABD, Alman, İngiliz, Fransız vd. emperyalist bir devlet referansı olmayan az gelişmiş bir halk tır.
Platonun metaforundaki mağara, aslında bir aydınlar hapishanesidir. İçinde söz konusu insanlar da fikir mâhkumları, ya da mâlulleri olan aydınlar dır. Meriç; yorumunda aydınları; bu metafora, bir şekilde düşünce hürriyetleri engelenen, bu yüzden olması gereken farkındalıkları keşfedemeyen ve düşünce felcine uğramış bir topluk olarak tanımlar..
İşte böylesi bir düşünce zaafiyetine uğramış aydınlar; ne zaman ki mağaradan çıkmayı başarabilirler ve yeniden aydınlıkla tanışırlar,, uzunca bir zamandır zevâle uğramış olan düşünce faaliyetleri, beyinlerinde yeniden kıpırdanmaya başlayacaktır. Bundan sonra, yine mağara metaforundan yola çıkan Meriçin, aydınlar üzerinde farklı yorumları böylece sürer gider.
Şimdi bütün bunları göz önüne alarak; günümüz Türkiyesinde aydın sorununa baktığımızda gördüğümüz, âdetâ tarihin tekerrürüdür?
Yani bu gün, Tanzimat dan beri, kendi milleti ve devleti nden utanan ve kendilerinin aydın, entelektüel ve de toplumun öncüsü ve yol göstericisi olduklarına sanan, sırça köşklerde yaşayan, ayakları yere basmayan bir topluluğun, parazitlikleri olanca hızıyla devam ediyor.
Hiçbir zaman bu ülkenin tam bağımsız, devletinin hükümran olmasını, milletinin mânevi değerlerine olan bağlılığını kabullenmezler. Tam aksine, Güneydoğudaki kürt maskeli ermeni ayaklanmasını, özgürlük hareketi olarak görürler, başta ABD olmak üzere, Batı nın bütün devletlerinin ülkemiz üzerinde olan vesâyetinin devâmını, kendi varoluş sebepleriin de vazgeçilmez bir şartı olduğunun idrakindedirler. Bir zamanlar dedeleri ve babalarının Get out USA slogancılığı kadar bile antiemperyalist değiller, aksine devletlerine o kadar düşmanlardır ki; Türkiye ye aynen efendilerinin cümleleri ile suçlayacak kadar da cüretkârlardır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ın kişiliksizleştirilmiş köle anlamındaki Mankurt terimini, aydın geçinenler için kullanmasındaki sebep de zaten budur.
Yani, Cemil Meriçin ifade ettiği gibi, aynen : Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten. Hayır kirlettiği bir odadan kaçar gibi.
Günümüz Türkiyesine baktığımızda da; Tanzimattan bu yana değişen hiçbir şey yok aydınımızda; her şeyiyle Avrupa takipçisi ve taklitçisiler yine
Salih Zeki Çavdaroğlu
06 Temmuz 2020
https://ferahnak.wordpress.com/2020/07/06/aydinlar-bizim-millet-in-degil-de-kimin-aydinlari/