Bin dokuz yüz bir yuvaya kalandı O
her şeyi çok iyi yapardı;başını güzle bağlar bir soğuğa sıcaklık gibi
güzel dans ederdi
müziği yoktu
kulağı vardı,çok büyüktü kulakları
pirinç tarlasında kalır gibi her gün çok ıslaktı,uzaktı bir de dağlara
benim bildiğim dağlar da değildi çekip gittiği yerler
sularda sönerdi,yakamozdu, aydındı
koca bir kandırmacaydı
O
ayaklarının yere varışını seyrederdi
dibe vuruşunu,gözlerini çekerdi bir ip gibi çekingendi,canı ağacı narin kolları gibi kırk yerinden kırıktı
üzerine
üstünde
yanında
yakınında
bin dokuz yüz bir yuvaya yakıştı
şiir okudum ona
duydunuz mu alevin imparatorluğunda
ben ona şiir okudum
Dino'dan dinlediğim gibi değil bu yabancılık
seviyorum inişini dağların üstüme
aşamayışıma kahroluyorum dizlerimi
dizelerimden vuruluyorum her vakit
parşömen gibi deriden yüzüm
dizelerimden vuruyorum parşömene
ben bu kelimeyi çok seviyorum sanki
ama ne demektir onu da bilmiyoyum
şiir yazmak değil derdim hadi sen de
çelişki bu yağmur da bu kalınlaşmış sözlükler de bu yazmaya çalıştığım şiir de
yaşamak iyidir
ama o da bir çelişki değil mi
çemikimde kendimin bir anlam dargınlığı
dargınlık demişken
ben her şeye dargınım bu aralar
kendime en başta
ne hissediyorsam en başta kendime
öyle değil midir
öyle midir yoksa
şarkımı ağaca asmak isteyip de bir avuç rüzgar istemek hakkımı kullanıyorum belki
belki dans etmek istiyorum kimsesiz,dargın bir pistte
Bin dokuz yüz bir;
dargınım sana
en başta sana
danslaşması nasıllık bacaklarımın
iyi midir
ama ben dans etmesini de bilmiyorum
O
her şeyi bilmiyor
ama iyidir yine de
iyidir
bin dokuz yüz bir
sana söylüyorum;
bugün de doğdum