Kadınlar Günü!
Bu yazıyı 2011 yılında yazmışım... Bugün yaşadıklarımıza bakınca düzelmek bir yana, daha da vahşileşmiş insanoğlu...
Bu yazıyı 2011 yılında yazmışım... Bugün yaşadıklarımıza bakınca düzelmek bir yana, daha da vahşileşmiş insanoğlu...
Bir umuttur aşk / Yarınlar için / Hayallerle başlanır yolculuğa..
Sev demek isterdim sana / Sev ki, çiçekler açsın gönlümüzde rengarenk
Yok çare değil, çözüm değil bu gitmeler.. / Geri dönmeler de belki öyle
Önce sahiplen derler / Sahiplenirsin / Sonra bırak peşimi derler
Kendimin ne yanına dönsem onu anlatırdı / Ömrümün ne yanına kaçsam onu tutardı.
Aşk adına yola çıkanlar / Durduk yere insanın başına iş açarlar
Görüyorum ki zevklerimiz bile aynı / Aynı kişiyi seviyoruz ikimizde /
Özgürlük ruhta başlar, akılda gelişir, yüreklilikte hayat bulur.
Aşkı anlatmış biri.. / Aşk tuhaf değil, / Basitmiş aslında..
Hiç bir aşk küllerinden yeniden doğmaz!
Seçimler yaklaştıkça aşırı stresten beyine kan gitmiyor!
Nereye gidiyor? Diye sormayın; meçhul..
Tıp araştırıyor!
Artık, manevi değerlerin yerini maddi değerlere bırakması sonucu insanları yönlendiren unsurların, kişisel çıkarlar doğrultusunda gelişmesi sebebiyle insanların birbirlerini kandırma yani, aldatma eğilimlerinin çok sıkça yaşandığı günümüzde, insanın kendini güvende hissetmesi ne kadar mümkün olur?
Bildiğiniz gibi kadın erkek ilişkisinde gelinen son nokta serbest ilişki.. Artık evlilikler bile bu çerçevede yaşanmaya başlandı.
Bu serbest ilişkiden ne anlamalıyız?
Kıvranıyoruz sancılar içinde.. Çığlıklarımız hapsolmuş ruhumuzun derinliklerinde duyulmuyor. Demir parmaklıkların arkasına hapsolmuş hayatlarımızla, özgürlüğün meşalelerini yakmaya çalışıyoruz. Kelime dağarcığımız yetmiyor duygularımızı haykırmaya.. Suskunluğun pençesinde kıvranıyoruz sancılar içinde.. Mutluyuz; mutsuzluklarımızla..
Günah, güzel olan her şeyi yasak ediyor. Belki de bu yüzden çok güzel geliyor insana...
MÜPTELAYIM / Hani sevgililer birbirine sorar ya / Benim neyimi
Okadar derindeyiz ki, kaybolmuşuz; birbirimizi bulamıyoruz. Sadece seslerimizi duyuyoruz. Ne O beni ne de ben O'nu görebiliyorum. Ama aramızda öyle kuvvetli bir bağ var ki, her şeye rağmen bir bütünüz.
Paradigma, bir tür zihin haritasıdır. Belli durumlarda durumlarda nasıl davranılmasını ortaya koyan kalıptır. Bu yüzden de toplumların sahip oldukları toplumsal paradigmaları, toplumların bilimsel, dinsel ve kültürel yapılanmalarına ayna tutar.
Bireysel özgürlüğün, toplumsal özgürlüğe dönüştürülmesine ve vatandaşlık bilincinin, sorumluluğunun geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla gösterilen çabaların tümü, beni konuya dahil etmektedir.
1968, istanbul doğumluyum. İlköğretimi, farklı şehirlerde tamamlayıp, Üniversiteyi Londra'da Westminister üniversitesinde Çağdaş Medyacılık üzerine okudum. Türkiye'de bu mesleği özgür şartlarda ve belli bir ahlaki çerçevede gerçekleştirmenin mümkün olduğu çağdaş bir medeniyet seviyesine ve özgürlüğe kavuştuğumuz zaman (bunun bir hayal olduğunu biliyorum) seve seve bu işi vazife edinirim. Şimdi sadece toplum üzerinden oynan oyunları yazmaya çalışarak, vatandaşlık borcumu yerine getirmeye çalışıyorum.
Toplumsal konuları, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve politik açıdan irdeleyip, gerçekleri saptırmadan ortaya çıkarmaya çalışmayı temel prensip haline getirmiş ve bunu düstur edinmiş bir tarz olarak kabul edebilirsiniz.
Edebiyatı sadece sanat icra etmek için değil, aynı zamanda üretici ve aydın yönünü toplumu uyarmak ve yönlendirme konusunda kullanan ve kendini bu konuda sorumlu hisseden bütün kişiler ilgi alanım içindedir.
Emile Zola, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,