Homa Kuşu'nun Seçimi
Farklı uygarlıklarda anlatılan efsanelerde kuşun adı bile farklı oldu. Homa Kuşu, bazen Simurgu, bazen Phonix, bazen Anka, bazen Huma, bazen de Devlet kuşu adıyla anıldı.
Farklı uygarlıklarda anlatılan efsanelerde kuşun adı bile farklı oldu. Homa Kuşu, bazen Simurgu, bazen Phonix, bazen Anka, bazen Huma, bazen de Devlet kuşu adıyla anıldı.
Günlerce, aha şimdi açılan kutunun içinden çıngıraklarını çınlatarak bir yılan çıkacak diye boşuboşuna bekledim.
‘Şu elinde tutuğunuz şey büyük bir sır. Çağlar boyu nesilden nesile geçerken, bir çok insan ona gözdikti, onu gizledi, kaybetti, çaldı, büyük paralar karşılığı satın alanlar oldu. Tarihdeki en önemli insanların bazıları yüzyıllar kadar eski olan bu ‘Sır’a vakıf olmuşlardı. Eflatun, Galileo, Beethoven, Edison, Cornegie, Enistein ve diğer
Bir cumartesi gecesi...
''Ele Vermek Yok
Donenim..."
"Paşababası, onun için bir şeyler yapamaz mıydı?’’ Mahallenin bitirim delikanlısına tutulan şımarık, hastalıklı zengin kızını oynamaktan nefret ederdi.
Alacaklısına Şahin; borçlusuna Kumru takliti yapan Mihverli Papagan'lar ve Çürük Portakal'lara ithaf edilir.
Hoşlandığı değil. Sevdiği ve sevmediği şeyler olmuştu hep. Karşı olduğu ya da karşısında olan; yanında olduğu ya da yanında olan şeyler. Hangi ressamı seveceğini; hangi müziği dinlemesi gerektiğini bilir. Hangi yazarları okuması gerekiyorsa o yazarın kitaplarını okur. Kimi yazarların kitaplarını, sadece hakkında fikir sahibi olmak için sayfalarını çevirmekle
Göz göze geldiklerinde saatine bakmıştı. O anda saatin kaç olduğunu sorsalar bilemezdi.
Bir pop şarkıcısının mutluluğun formülünü bulduğu gibi o da şöhretli bir yazar olmanın formülü bulmuştu: 4K, 1B.
Demir parmaklıklar arkasından öpüşmek kolay değildi. İki taraftan birinin dudağı, karşısındaki kişinin yanağı yerine soğuk demir parmaklıkları öpüyordu. Sırayla yanaklarını parmaklıklara dayamayı sonradan akıl ettiler.
‘‘Onca şaşalı günlerin ardından yıllarca kapımızı aralayıp giren olmadı. Koltuklarımız yırtılmış, o saadet günlerinde sosyetenin kadeh tokuşturduğu salonumuzda fareler cirit atıyordu.''
O an yanımızdan geçen, beli büzgülü kenarları fırfırlı patlıcan moru etek üstüne, pembe saten gömlek giymiş, kadını fark ettim. Naylon çorap hışırtılı adımlarını kemancının adımlarına uydurmuş;
‘’adamını’’ takip ediyordu.
Makinistin, ayaklarının altında sarsılan demir levha, elindeki saplama arasında askıda kaldığı, ciğerlerinde uzun madencillik yıllarından arta kalmış ne varsa söküp atarmışcasına bağırdığı bu anlarda, gözleri şehvetle kısılır...
Eski bir öykünün dayanamayıp zamane uymuş hali.
Şimdilerde prostatı dizini dövenlerin yellendi mi yüz binleri yerinden yurdundan ettiği yıllardı. Devletin başındakiler, şehir şehir dolaşıp köylüye ayran, hakime hukuk, kadınlara doğum ,
ressamlara resim yapmayı öğretiyorlardı.
Boşluksuz yan yana sıralanmış ranzalarımızda üretme çiftliğindeki kafeslerine sıkıştırılmış körpe piliçler gibiyiz. Tepemizdeki ampul gece gündüz yanıyor. Bize özel hazırlanmış yemlerle besleniyoruz. Kireç taşı ihtiyacımızı bile düşünüyorlar. Gerçi mercimeğin içinde vermeseler daha iyi olur; ama olsun. Düşünmeleri yeter. Bizim için: “Kesmeyip de, besleyelim mi?”, deseler yeri.
Demir çerceveli pencerelerin ardında, Topkapı Sarayı, denizin üzerine serdiği incili yorgana baş aşağı uzanmış, yatıyor.
Yaşam denizinin kıyısında taş kaydırırken derinliklerinden gelen kokusunu içinize çekemezsiniz.
Her seferinde biraz daha derinlerden gelen kokusunu duymak için ilerilere açıldım.
Her seferinde yeni acılar, hazlar tattım.
Acıları, ''yaşadım ya, bu da bir şey'' ibmiginden geçirip katlanır kıldım.
Nerede ve ne şartta olursa olsun gülmeyi unutmadım.
Gülümsetmeyi denedim.
Yaşıyorum.Yazıyorum.
İSTANBUL
Yaşanmış,süzülmüş,dinlendirilmiş,paylaşıma hasret kalmış.Belki de tavı kaçtıktan sonra paylaşıma açılmış şeyler.
Haldun Taner,Nazım Hikmet,Volter,Victor Hugo
Haldun Taner,Nazım Hikmet,Sait Faik,Orhan Kemal,Çetin Altan,Orhan Pamuk
Görüşleri benim için değerli ve öykülerimi yayınlatmak istiyorum.