Sokrat"ın Aynasında Görünen miydi Gerçek?

Her şey bir şiir yorumuyla başladı. Sokrat, şiirde aynasıyla yüzleşiyordu.

yazı resim

Çelebilik yüzünden
Yitirdim ömrümü…
Rimbaud

Ömer AKŞAHAN

Her şey bir şiir yorumuyla başladı. Sokrat, şiirde aynasıyla yüzleşiyordu. Gerçeği aradığı bir zaman dilimine oturtan şair, karısından çok korktuğu bilinen Sokrat’a, aynanın göz kırptığı bir anda karısının bunu göreceği korkusuyla “paylaşılamayan tek şey gerçek!” demeye zorlamıştı.

Sokrat’ın aynası mıydı, yoksa aynaya yansıyan ruh dünyası mıydı aranan gerçek? Biri somut görünen, öteki yansıyan içsel bir olgu. Burada paylaşılamayan şey, günlük yaşamda Sokrat’ın karısıyla paylaştığı tek özel eşyanın ayna olduğunu varsayarsak, ki o dönemde ayna sahibi olmak da bir ayrıcalıklı durum olabilir, kullananları da toplumun seçkinleridir. Seçkin olmalarına karşın yine de aralarında paylaşılamayan nesneler var olacaktır. Hayatı paylaşmak adına aynı çatı altında yaşamanın her şeyi paylaşmayı gerektirmeyeceğini unutmamalı.

Sokrat bir filozof olabilir ama günlük gerçeklerden kendisini soyutlayamaz. Konuya bu perspektiften bakıldığında Sokrat aynayı karısıyla paylaşamıyor. Karısı çapkın olduğunu bildiği kocasını elde tutmanın tek yolunun aynadan geçtiğini biliyor. Tek silahı aynayı kocasının elinde görmesi onu haklı olarak öfkelendiriyor.

Kurumuş bir çam yaprağı düşer masaya. Düşen belli ama düşüreni belli değil. Somut olarak görünen salt bir kurumuş çam yaprağı, yeşil kahverengi arası renkli. Peki, bu yaprağı masama kim davetsiz konuk olarak çağırdı? Bu konuda kafanızdan bir sürü kurgu geçebilir. Hayalin sınırlarını zorlayıp belki de “bir çam yaprağı” adıyla öykü bile yazabilirsiniz. Gerçek yaşamdan edebiyatın sanal dünyasına geçişler bazen düş dediğimiz ara yüz gerektirmez mi? Şairlerin kullandığı o denli zengin imgelem dünyasında her zaman yalanla gerçeğin meydan savaşlarına tanık oluruz.

Gerçek yalındır, parlatılmayı beklemez.
Yalansa, bir fahişe gibi sahneye mutlaka makyajla çıkmak zorundadır. En güzel yalanlar uzun uğraşlarla kurgulanmış olandır.

Yaşamını yalan üzerine kuran insanlar için paylaşılmayan tek şey, gerçek olamaz elbet.

Gerçek, sayısız yalan odacıklarından geçilerek varılmak istenen bir labirentin tek aydınlık odasıdır. Bu odada isterse bir farenin elde etmek istediği peynir kalıbı, isterse Sokrat’a göz kırpan bir ayna olsun, fark etmez; herkesin paylaşamadığı tek şey, varılmak istenen yalnızca gerçektir. 16.05.’04 / Adana

NOT: Adana’da bir cafede çalakalem yazdığım bu yazımda oluşacak her türlü kusur için ancak zamanı suçlayın lütfen…bilahare konu üzerinde görüşünü belirten dostların uyarıları dikkate alınacaktır…Bu yazıyı kaleme almama vesile olan Zerduşt’a özellikle selamlarımı iletiyorum…
Yazıya konu olan şiirimi merak edenlere aşağıda sunuyorum…
Ömer Akşahan

Sokrat’ın aynası

aynaya bakıp gülümsedi
derin düşüncelere daldı Sokrat
“kim bulmuştu aynayı?”
bu en büyük gereciydi insanlığın
sonra döndü kalemine
her harfi gezinirken
yeryüzünde
“bir kalem dahi olamadım”
deyip surat astı kendine

kalem dile geldi,
“sen ey Sokrat!
büyüksün elbet şu evrenden
bense, basit bir yoldaşın
yazarım sana
baldıran içiren gerçeği”

gülümsedi aynaya Sokrat
“anımsamaksa gerçeği,
ırmağa dökülen her damla
değişir doğabilmek adına
yağmurlarla” diyecekti

ayna göz kırptı:
“eyvah!
karım bu gelen”
dedi Sokrat
“alacak yine elimden seni”

paylaşılmayan
nedir hayatta…
gerçeğin
ta kendisi değil mi?

ömer akşahan
15.05.’04 / Adana

Başa Dön