Küçük Not Büyük Hayal

Yıllar önce küçük bir kâğıda, küçük hayallerini not ederek tek tek gökyüzüne iliştirdi. İlk önce yıldızlarla aydınlattı, sonra yeşertsin diye aya haber saldı. Hayallerine ulaşmak için her gün, bıkmadan usanmadan çakıl taşları topladı. Gece karanlık çöktüğünde, çakıl taşlarından yıldızlara doğru bir yol yaptı. Bu yola her baktığında, içine ektiği ümitleri gördü. Her gece sabırla tüm hayallerini yokladı. Bir süre sonra olgunlaşan hayalleri, bulutlara takılarak su damlası olarak düşmeye başladı. Her düşen su damlasında, hemen etrafını gülümseyen çocuklar sardı ve hepsi o an ellerindeki balonu gökyüzüne salarak avuçlarını açıp beklemeye başladı.

yazı resim

Kasabaya gelince arabadan indi. Küçük derenin yanından kıvrılarak uzanan, patika yoldan yürümeye başladı. Ağaçların gölgelediği yolda ilerlerken çantasını sırtına aldı, yaprakların arasından süzülen ılık rüzgâr sanki yüzünü okşuyordu. Bir sigara yaktı. Temiz havayı içine solurken, rahat olmanın verdiği derin nefesi içine çekti. O an masum çocukluğu tebessüm halinde yüzüne yayıldı. Ellerini cebine soktu, arada bir taşları sektirerek ıslık çalmaya başladı. Sanki yıldızları saklayan bulutlardan açığa çıkan bir şarkıya eşlik ediyordu. O an da duyduğu huzur yüzünde başlayan çizgileri de yok ediyordu.

Yolun yarısına yaklaşmış, hatta saçları seyrekleşmişti bile. Son yıllarda kilo almasına neden olarak işini görüyor, spor yamasına rağmen bu kiloları, bir türlü üzerinden atamıyordu.
Kumral yüzü, çok sık gülümseyen ela gözleri vardı.
Çok uzun boylu sayılmazdı ama sevdiği kadınla yan yana geldiğinde uyumlu bir çift görüntüsü veriyorlardı.
Dante gibi yolun ortasında kalmadan, sevdiği kadınla birlikte yaşamına devam etmek istiyordu.
Yaşama iki kişi ile devam etmek; aslında yaşama yeniden başlamak anlamına geliyordu.
Yalnızlığın kemendinden artık o da yavaş yavaş kurtulmaya başlıyordu. Sinesinde sakladığı sessizliği, gün geçtikçe açığa çıkarıyordu.

Yolun son kıvrımını tamamlayınca evine ulaşmış oldu. Küçük bir bahçe içinde küçük şirin, tek katlı bir ev. “İşte bizim evimiz” diye geçirdi içinden.

Bu küçük kasabada aldığı bu evi, oturabilecek hale getirmek için, son aylarda bir hayli çaba sarf etmiş, ama sonunda güzel, şirin bir hale sokmayı başarmıştı.

Her akşam bahçeden her girişte, gül dalına bir tomurcuk atıyordu. Ümitlerinin açtığını görmek onu mutlu çok ediyordu.

Bahçe kapısından içeri girdi. Dut, kiraz ve elma ağacı olan küçük bir bahçe. Dut ağacından birkaç dut aldı yedi. Kiraz ağacı henüz küçüktü ama dallarda birkaç kiraz vardı. Minik bir toprak alana domates ve biber fidesi ekmiş, etrafını plastik kaplara ektiği, çiçek kutuları ile çevirmişti. Domatesler olmaya başlamış biberler de henüz çiçek açmıştı. Eve giden yol teneke kutularına ekilen çiçeklerle işaretlenmiş, kokusu bahçe çitine dolanan ıhlamur ağacının kokusuna karışmıştı. Hanımeli ağacının altına küçük çardak yapmıştı. Akşamları çay içtiklerinde, hanımeli kokusu ile çay kokusunu birlikte hissetmek istiyordu.

Dut ağacının altına küçük bir masa yanına da iki sandalye koymuştu. Kiraz ağacının altına küçük bir sedir koymuş üzerine anneannesinin dokurken aşkını anlattığı, kilimi sermişti.
Köşede, musluğuna hortum takılmış küçük bir çeşme bulunuyordu.

Hava sıcaktı, yorulmuş ve susamıştı. Çeşmeyi açtı elini yüzünü yıkadı. Hortumu aldı, önce sebzeleri suladı sonra çiçekleri… Mis gibi toprak ve çiçek kokusu havaya yayıldı. Sedire uzandı. Sessizliği dinledi. Gökyüzüne iliştirdiği hayallerine tek tek baktı, üzerine yenilerini ekledi.
Mevsimler, sadece yeşille değil, kendisi ile de barışıktı. Sakladığı bütün hayallerini tek tek açığa çıkarmaya başlamıştı artık. Çorak yüreğine ümitler ekmiş ve hepsini yeşertmeyi başarmıştı. Hasat zamanı geldiğinde de aynı ümitle derleyecekti. Bunu açıkça görebiliyordu. Gülümsedi, sonra gözlerini kapadı.
Burası işyerine uzaktı ama bu bahçeye girdiği an bütün yorgunluğa ve uzun yolu kat etmeye değdiğini hissediyordu.

Az kaldı işte. Sadece birkaç hafta sonra bu sessizliği bir ses bölmeye başlayacaktı.
Aylardır gerek yalnız, gerek arkadaşları ile birlikte gelerek bu evi hem tamir etmiş hem boya badanasını, hem de gereken tadilatları en iyi şekilde yapmaya çalışmıştı. Ev, sonunda çok güzel tek katlı bir “ev” olmuştu. Mobilyalar, beyaz eşyalar halılar, ilk etapta gerekli olabilecek her şeyi almış evi dayayıp döşemişti. Müstakbel eşinin getirdiği çeyiz de serilince evin havası daha çok değişmişti. Kapıdan içeri girildiğinde portmantodan başlayarak her eşyanın üzerinin dantelle süslenmesi evi başka bir havaya sokmuştu.
Burası sadece bir ev değil evden öte, kendisini bir aile babası, eşini gönül yoldaşı yapacak bir mekândı. İki ruh birleşince gerçekleşmeye hazır ümitler de açığa çıkmaya başlıyordu işte. İkisi birlikte bu eşikten geçtiğinde “biz” olmanın farkını anlayacaklardı. Her akşam eve geldiğinde huzura yaklaşan adımları sayacaktı heyecanla. İçerden gelen ve mis gibi kokan yemeğe ulaşmak için elini yıkamayı bile unutacaktı. Her sabah uyandığında, akşam eve dönerken gül dalına attığı tomurcuğun açtığını görecek ve gülümseyerek gökyüzüne bakacaktı.
Yaz akşamlarında bahçede oturup karpuz yiyerek serinlemeye çalışırken koşup oynayan çocuklarına seslenecekti. Komşudan gelen, müziğe kulak vererek hep birlikte dinleyeceklerdi.
Uzun yıllar yalnız yaşamanın karşılığını bu şekilde doyasıya yaşayacaktı.
Gözlerini açtığında vakit bir hayli geç olmuştu. Yerinden kalktı, içeri girdi, dantellerle süslenmiş mutfağı dağıtmamaya özen göstererek çay suyunu ocağa koydu. Önce etrafını saran çocuklara sonra gökyüzünde uçan balonlara baktı ve gülümsedi.

Başa Dön