Fakat Ya Güven, Ya İnanç?

Hızla devam eden bir tutkuyla gidiyor duvarın üzerine. Gün onu kurtarmaya inatçı, o güne fırsat vermemeye... Yeni gün tam ona yetişecekken çarpıyor duvara. Ve güven bin bir parça. Şimdi nasıl toparlayabilir beyni patlayan güveni. Kolu, kanadı kırılan güvene bakıyor gün. Kurtarılacak gibi değil.

yazı resim

Ay gündüze, güneş geceye karışıyor. Kan terle bir oluyor. Kan tere karışıp alevleri bütünlüyor. Ve alevler, alevler sonum oluyor... Gün dönüyor başımın etrafında. Burnumda çürümüş kan kokusu. O kadar keskin ki burnumu zorluyor. Gecelerim uykusuzluktan asil, uykusuzluk yalnızlığın en muhtemel şekli. Uykusuzluk bütün gerçekleri daha bir gerçek görebilme vakti…

Gece insan yalnız, kimsesiz. Rahatsız edebilecek bir olgu yok başucunda. Yalnız kendisi var. Birde düşüncelerdeki gerçekler.

Geceler bütün çıplaklığıyla uzun, geceler zor ve geceler uykusuz. Uykusuzluktan harap olmuş gözlerime intihar gösterileri eşlik ediyor. Hayallerim ipte sallandırıyor kendini, özlemim bileklerini kesiyor. İnancım yüksek bir binanın tepesinden kendini atıyor. Güvenim... Güvenim ise duvara sürüyor kendini büyük hızla.

Gün dönüyor, gündüz geliyor gözlerime. Hayallerimi kurtarıyor güneş, ışınlarıyla ipi yakarak. Alabildiğim nefes kanıma karışıyor, kanımdan bileklerime. Bileğimde ki kesikleri kurutarak özlemimin ölümünü erteliyor.

Fakat ya güven, ya inanç?

Hızla devam eden bir tutkuyla gidiyor duvarın üzerine. Gün onu kurtarmaya inatçı, o güne fırsat vermemeye... Yeni gün tam ona yetişecekken çarpıyor duvara. Ve güven bin bir parça. Şimdi nasıl toparlayabilir beyni patlayan güveni. Kolu, kanadı kırılan güvene bakıyor gün. Kurtarılacak gibi değil. Dizlerinin üstüne çöküyor o görüntüyü görünce. Uzun bir süre seyrediyor. Zamanının en değerli anlarını güvenin parçalanmış halini izleyerek gidiyor. “Şimdi, şimdi bu uykusuz beden güvensiz kaldı. Bu özlerse daha deli özler. Bu hayal ederse daha eşsiz hayal eder. Fakat eylemsiz, fakat istemsiz ve eksik” diyor gün.

Ölen güveni izlerken inancı unuttuğunu fark ediyor. Panikle etrafına yayılıyor gün. Bulamıyor bina üstlerinde inancı. Yerlere bakıyor. İnanç işte orda bir binanın dibinde, yerle bütünleşmiş. Hala yaşıyor, fakat sakat. Bacakları kırılmış, inancı gitgide eksiliyor. Gün büyük bir hızla doğuyor bacakların üzerine. Kırıkları onarıyor yeniliğiyle. Fakat olmayacak kadar cansız ve eksik. Olsun diyor gün. Yeniliğimle iyileşir zamanla, artar inancı.

Gün tamamlıyor kendini. İntihar hissi uyandıran gece erteleniyor bir sonraya. Yeni eksiklikler bulma avuntusuyla. Gün, zaferine bakıyor. “Güveni kaybettim, inanç ise eksik kaldı. Olsun bu kadarını kurtardım. Hiç değilse hala yaşamak istiyor insan evladı…” diyor kendi kendine.

O günden sonra insan; hayallerine sımsıkı bağlı, özlemleri çok acı ve tutkulu. Güveni ölü, yok… İnancı ise olmayacak kadar az. Şimdi insan inanmaya aç. Ama inanamayacak kadar deneyimli. Güvenemeyecek kadarsa kontrollü…

İnsanoğlu bu yüzden bu kadar kör ve bu yüzden bu kadar çaresiz bir yaşam sürüyor. Güveni yok, inancı eksik. Olan inancın tamamı ise sahtekâr insanlara heba ediliyor. Kendine bile inanamıyor insan. Kendine bile eksik hissettiriyor inancını.

Gün bitmeye korkuyor, yine gecelere bırakmak istemiyor insanın duygularını. Bir ışık bırakmalı insanlara diyor. Bütün görkemiyle büyüleyen Ay’a emanet ediyor insanları. Ama bazen Ay bile yetersiz kalıyor umuda…

Başa Dön