Kazdağı Göknarları arasından süzüle süzüle ilerleyen dört ürkek yürek, ormanın derinliklerinden gelen ürkütücü, fısıltımsı, çıtırtımsı sesler eşliğinde gözlerini altın bürümüş beyaz adam endamlı istilacıların "şantiye" adını verdikleri alana doğru ilerlerken, kör karanlıkta gece görüş sistemlerine eş aydede onların izlemekteydi. 20 li yaşların kimi zaman saçma sapan, kimi zaman üzerlerinde taşan yararlı fikirleri ile harman bu dörtlü için yaklaşık 10 güneş batımı önce bir beyaz adam hastalığı olan kanserden kaybettikleri dostlarının vasiyeti bu hallerini açıklamakta idi. Vasiyetki son söz olarak dökülürken kanser olmuş dudaktan "dağı koruyun abi" gibi basit ergensi bir cümle içine sıkışıvermişti. Beşide dövgün eğitim yılları sonrası üniversite denen umut ocağında bir araya gelmişlerdi. Sayıları dörde düştüğünde ise soyu tehlike altında olan kaplumbağalar gibi kabuklarını çekip bir süre saklanmışlarsada sonunda vasiyet onları bir araya getirmişti. Altına hücum eden ve dağın yerlisi olan göknarlar, ayılar, çiçekler, kuşlar vs. vs. kabilelerini tehdit eden bu adamlara karşı birşeyler yapmak farz olmuş idi. Hippi bozması, ergen taşması öğrenci evlerinde "Ne yapmalı?" derken radyoda Moğollar "bir şey yapmalı!!!" diye haykırmakta öte tarafta ise tombul televizyonlarında "Süt Kardeşler" filmi tesadüfen oynamaktaydı. İşte fikir burada bir yerlerde oluştu.
-Abi sanırım yaklaştık sesleri geliyor işçilerin
-Abicim bi fısıltıyla konuşun adamlar çakıcaklar burda olduğumuzu
-Olum bak o çift kasetçalarlı antikayı dayımdan zor bela aldım bişiy olursa sıçar ağzıma
-İpi attım makarayı ver, baykuş taklidi yapınca seni yavaş yavaş yukarı çekeceğiz Gülşah. Onur, abi sen o ara teybi işaretimle aç. Uğurcan sen ve ben ipin başındayız abi Ok?
İşte bu türden sivilceli konuşmalar arasında şantiyeye bakan tepeden gelinlikler içinde parlayan güzeller güzeli, kıvırcık saçlı deniz kızı kadar kıvrak bir ürkek yürek kalem gibi uzanan ağaçların arasından yukarı doğru yükselmeye başlarken, 80 li yıllardan kalma kasetçalardan uğultulu bir ses yükseliyordu "GİDİİİİİİN BURDANNNN....GİDİİNNNNNN" Altan yükselen ışık ise durumu daha ürkütücü hale sokarken bir anda yardımlarına yetişen rüzgarda durumu taçlandırıyordu. Şantiyede tuvalate gitmek için dışarıda olan Mehmet ismindeki işçi görüntüyü görüp sesleri ilk işitişinde o vakit hacetini ayakta gidere gidere kaçmaya ve diğerlerini "abi hortlaaaaakkkkk!!!" sesiyle korkutarak, uyandırarak çoktan yakındaki köye koşmaya başlamıştı bile. Dışarı çıkan çoğu azami batıl inançlara sahip asgari ücrete gark işçiler kaçışmaya başlamışlardı. Olaya şahit aklı selim İTÜ Maden fakültesi mezuniyeti gururlu mühendis altın kaplama Uygar Bey bile donakalmıştı...
Olay altıncıların kas gücü kaynağı köylerde hızlıca duyulmuş, kimseler dağa çıkmaz olmuş ve hatta efsanevi Sarıkızın Ruhunun dolaştığı dilden dile dolaşırken ürkek dörtlümüz Şakirin Yerinde olaydan 25 güneş batımı sonrasında keyifle çaylarını yudumlayıp "Süt kardeşler" filmindeki "Gulyabani"yi tebesümle ve rahmetle anmaktaydılar...Cumhur Ç.
Bir Gulyabani Hikayesi
Kazdağı altın arama çalışmalarına dair yazdığım kısa bir hikaye...