Beyaz Asil Bir Renktir

Öykü, zaman zaman toplumsal bir ahlaki çöküntü içinde olan insanı ve bu insanlar karşısında farklı bir duruşu anlatır.

yazı resimYZ

Çok değil birkaç dakika önce büyük bir sevgi gösterisiyle kırmızı kapıya kadar yolcu edilmişti. Üç yılını verdiği iş yerinde böyle bir uğurlama beklemiyordu. Mesut Beyle Hamiyet dışında herkes gözleriyle: Seni çok iyi anlıyoruz, en doğrusunu yaptın. mesajı vermişlerdi. Herkesin geçim telaşı, ekmek parası kazanma derdi vardı. Bildiklerini söyleyemedikleri için kimseye sitem edemez, kimseyi suçlayamazdı. Dudaklarındaki acı tebessüm gözlerindeki nemin ışıltılarına karıştı. Sokaktaki insanlara daha derin bir şefkatle baktı. Kim bilir her birinin ne büyük çaresizlikleri, ne derin iç çekişleri vardı.
Önünden defalarca geçmiş olmasına rağmen, uzun süredir farkında bile olmadığı binaları, tabelaları ilk kez görüyor gibiydi. Sanki daha bir aydınlanmıştı dünya, ışıklı bir bahçede yürüyordu. Bakıp göremediği kaldırım taşları, trafik ışıkları, köşedeki simitçi, Camlı Köşkün yanı başında yerde yatan kocaman saat. Her şey selamlıyordu onu: Biz varız ve senin dünyandayız. diyorlardı.
Öfke eriyordu ayaklarında. Zavallı birkaç insanı zavallılıklarıyla baş başa bırakıp, yanmaları için fırsat vermişti kendi yangınlarında.
Ağır bir yüktü iftira. Hele haklı olmak için insanların sefilliği ortaya koyulacaksa. Aslında herkesin bildiğini sandığı, fısıltılarla her fırsatta konuşmalara hoş bir malzeme olan yasak bir aşkın- kendisini hiç mi hiç ilgilendirmediği halde- faturasını ödeyeceğini nereden bilebilirdi?
Hamiyet, yanında çalıştığı Mesut Kozcuların Halkla İlişkiler Uzmanıydı (!) Aslında ne bir üniversite bitirmiş ne de halkla ilişkiler üzerine bir eğitim görmüştü. Zeytin zeytin gözleri vardı insanın içine işleyen. Herkese gülücükler dağıtan kalın dudakları kolay kolay her babayiğidin karşı koyamayacağı türdendi.. Kıpır kıpır bir cazibe kokusu yayan balık etinde bir hatundu. Giydiği her kıyafetin yakasından göğüsleri şöyle bir göz kırpar , çoğu zaman olmazları olur eden bir tılsıma dönüşürdü.
Hamiyet, çevresinde pervane hayranlarının tadını çıkarır, hemen herkese ortak bir konuyu, ballandıra ballandıra anlatırdı.
-Bak, aramızda kalsın! Mesut Bey her fırsatta Duyguyla odaya kapanıyor, saatlerce çıkmıyor. Ne bulur bilmem ki bu kızda?
Bazen inanmayan bakışlar görünce de:
-Vallahi ya! Tabii siz mesai bitiminde gidiyorsunuz, ben burada kalıyorum her şeyi görüyorum, diyerek ikna yolları arardı.
Mesut Bey, çevresinde dönen dedikodulara aldırış etmez; her şeye hakim patron(!) edasıyla kasım kasım, Hamiyetin bir dediğini iki etmez ; iş yerinin kapısının rengine kadar her şeyi ona sorar; saçma da olsa her dediğini yapardı.
-Dış kapı kırmızı olacak, hem de ateş kırmızısı , diye tutturmuştu Hamiyet.
-Böylece daha çok insanın dikkatini çeker, al benisi artar.
-Tamam yavrum, dediğin gibi olsun, hemen yarın başlatırım sen yeter ki iste.
Ertesi gün hemen kapının ölçüleri alınmış, birkaç gün sonra da ışıltılı tabelalar asılmış, ateş kırmızısı kapı yerine takılmıştı. Oysa beyaz olsa, arınmışlığı, saflığı, temizliği çağrıştırsa Boş ver! diye mırıldandı elinde olmadan. Artık iş hanına girip, iyi bir avukat arayan herkesin ilk dikkatini çeken, Mesut Kozcuların bürosuydu. Fena da gitmiyordu işleri, artık kırmızı kapının mı, Hamiyetin mi hikmeti bilinmez, iyi kazanıyorlardı.
Birden silinip atılmıyordu hiçbir şey.Ne yalanlara ne oyunlara şahit olmuştu da kör, sağır, dilsiz olmuştu şu aciz baş. Acı bir tebessüm yayıldı dudaklarına. Sıradan bir telefon sesiyle değişmişti hayatı:
-Utanmıyor musunuz siz benim eşime iftira etmeye?
Anlamamıştı.
-Anlayamadım, kiminle görüşüyorum?
-Ben Mesut Kozcuların eşiyim. Duyguyla eşim arasında bir ilişki olduğunu anlatmışsınız Hamiyete, koskoca avukat olmuşsunuz size ekmek veren insanın hayatıyla oynamaya nasıl vicdanınız izin veriyor? Mesut Kozcular adını kirletmeye ne hakkınız var?
İnanamamıştı.
-Ne diyorsunuz hanımefendi? Hamiyet nasıl böyle bir şey söylemiş olabilir? İnanın bu çok insafsızca bir yalan, diyemeden telefon çat! diye kapanmıştı yüzüne.
İş Hanıının çaycısına, temizlikçisine varana kadar herkesin hemen her gün Hamiyetle tadını çıkara çıkara muhabbetini ettikleri konu kalıvermişti üstüne. Üstelik bunun doğru olmadığını bir şeyleri ört bas etmek adına uydurulmuş bir yalan olduğunu bilen tek kişiyken. Aslında en zavallı olan da DuyguykenSabaha kadar uyumamış, ne yapması gerektiğini bir türlü bulamamıştı.
Mesut Bey, ertesi gün hiçbir şey yokmuş gibi davranmış, Hamiyet olanlardan habersizmiş gibi sinsice kaçırdığı bakışlarının altından, zafer kazanan bir insan edasıyla yerini biraz daha sağlama almıştı. Artık herkes biliyordu ki: Hamiyet bu iş yerinin olmazsa olmazıydı. Mesleğe başladığı ilk günden bu yana kaç insanın masumiyetini kanıtlamış, kaç insanı kurtarmıştı. Ama böylesi bir iftira karşısında ne yapacağını bilemiyordu.
Hamiyetin yüzündeki maskeye dayanamıyordu. Bu insanlara verilecek en güzel ceza, onları kendi çirkinliklerine mahkum edip, ateş kırmızısı kapıdan çıkıp, özgürlüğe kavuşmaktı. Zavallı insanların denizinde boğulmaktansa, aslında herkesin masumiyetini çok iyi bildiği kurtlar sofrasından uzaklaşıp, onları günahlarıyla baş başa bırakmaktı.
Öyle de yaptı, taş binanın buz gibi duvarlarında bedel ödeyecek ki bundan çok emindi- zavallı insanları kendi ateşlerinde yanmaya bıraktı. Ayrılırken Hamiyeti yok saydı; Mesut Kozculara ise sadece:
- Bir gün kendi iş yerimi açtığımda kapısı kesinlikle beyaz olacak; çünkü beyaz, asil bir renktir, dedi. Kozcuların yüzünün rengi, kapısının renginden farksızdı.
Saçlarını savuran rüzgarın ahengine kaptırdı kendini. Yaşamak ne güzeldi. İlahî gücün kollarında hissetti kendini.Evet, şu an çok emindi; bugüne kadar hiç olmadığı kadar mutluydu.

Başa Dön