Ah! Ahmet Haşim...

Örneğin; Şâirleri haykırmayan bir millet,/ Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. diyen Mehmet Emin Yurdakullar, Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; /Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.diyen Mehmet Akifler,' Ne vakit bir yaşamak düşünsem/Bu kurtlar sofrasında belki zor /Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden diyen Atilla İlhanlar, Evin de hali, saadet/ Isınmak ocaktaki alevde/ Sönmüş yıldızlara karşı/ Işıklar varsa evde. diyen Behçet Necatigiller, Mevlânâlar, Yunus Emreler gibi

yazı resimYZ

Ah, Haşim!.. Nedense aklıma böyle zamanlarda gelirsin.. Ağır ağır çıktığın merdivenlerde, hep melalinle sarıp sarmaladın ruhumuzu. Hep, hüzne meyyal yanımızı kamçıladın. Ama ben, nedense her gün başka bir biçimde karşımıza çıkan, içimi yakan yangınlarda düşünürüm seni ve şiirlerini. Toplumsal kaygılarım en uç noktaya geldiğinde, ihmallerde, adaletsizliklerde, haksızlıklarda sen gelirsin aklıma

Çok büyük kaygıların yaşandığı, vatanın parçalanma, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, kulaklarını gerçeklere nasıl tıkadığını; gözlerini geceye, aya, mehtaba nasıl çevirebildiğini düşünürüm. Yarin dudağından getirilen karanfil geleceğin fecrini gün ışığına taşıyacak kadar inandırmış mıydı seni? O Belde hayalini kurarken, hayal bile kuramayacağın bir tehlike karşısında nasıl bu kadar duyarsız ve umarsız olduğunu aklım almaz; böyle olmasaydı Ahmet Haşim, Ahmet Haşim olabilir miydi, sorusuna takılır aklım?..

Şu bakır zirvelerin ardından
Bir süvârî geliyor kan rengi.
Başlıyor şimdi melûl akşamda
Son ışıklarla bulutlar cengi! Süvari/ Ahmet HAŞİM

Böyle bir şiire edebi anlamda ne diyebilirsiniz? Alkışlamaktan başka? Ve burada başlar kendimle, şiir ve edebiyatla kavgam Bireysel kaygılar mı? Toplumsal kaygılar mı? Ahmet Haşimin şairliğini, edebi kariyerini eleştirmek haddim bile olamaz. Elbette şairliğiyle Türk Edebiyatı Tarihine adını silinmeyecek biçimde yazdırmış, önemli bir şairimiz Ahmet Haşim. Bu konu tartışma bile kabul etmez.

Ancak, tercihlerimiz kişiliğimizi de koyuyor ortaya. Her gün dizlerimizi döverek gelemeyiz hiçbir şeyin üstesinden. Çözüm adına çabamız olmalı, çorbada tuzumuz. Edebiyatla, şiirle, sanatla, bilimle, sporla Gücümüz neye yetiyorsa, elimizden ne geliyorsa Siyasal ya da politik kaygılardan söz etmiyorum elbette.. O kadar değişken ve göreceli ki bu konu Hatta, siyasal bakış açılarının sanatın ve edebiyatın elini, kolunu bağladığına inananlardanım. Ama insanları besleyen; sorunlarına ışık tutan, kaygılarını paylaşan, çaresizliklerini, inançlarını, sevgilerini dillendiren bir başka yanı da olmalı Edebiyatın. Komşusu açken, tok yatan bizden değildir. diyen bir inancın mensuplarının yapacağı, yapabileceği çok şey olmalı

Örneğin; Şâirleri haykırmayan bir millet,/ Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. diyen Mehmet Emin Yurdakullar, Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; /Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.diyen Mehmet Akifler,' Ne vakit bir yaşamak düşünsem/Bu kurtlar sofrasında belki zor /Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden diyen Atilla İlhanlar, Evin de hali, saadet/ Isınmak ocaktaki alevde/ Sönmüş yıldızlara karşı/ Işıklar varsa evde. diyen Behçet Necatigiller, Mevlânâlar, Yunus Emreler gibi

Aşkın ayağa düştüğü, insanın gittikçe birbirinden uzaklaştığı, çıkar kaygılarının her şeyin önüne geçtiği, umutsuzluk ve umarsızlığın gittikçe arttığı bir dünyada sanırım şöyle bir silkinip, birbirimize sahip çıkma zamanı çoktan geldi de geçiyor bile.. Üstelik biz, birbirimize sahip çıkmazsak; bize sahip çıkacak o kadar çok fırsat kollayan varken

Başa Dön