Benim Sayılarım

Sayılar birden başlar, gidebildikleri yere kadar giderlerdi. Artı yönünde ya da eksi yönünde… Ama hiç geri gitmediler.

yazı resim

Geri sayım başladı! Nasıl yani... Hiç sormamıştım bu soruyu şimdiye kadar. Benim bildiğim dünyada geri sayımlar yoktu. Sayılar birden başlar, gidebildikleri yere kadar giderlerdi. Artı yönünde ya da eksi yönünde… Ama hiç geri gitmediler. Benim bombalarım üç deyince patlayan türdendi. Bardaklarım yüz damla su alır, yüzbirinci damlada taşarlardı. Yitireceklerimin sayısı da belliydi. On, yüz, bin, on bin, milyon yitirirdim ve param biterdi. Sabrımı yitirmem için bazen beş on dakika, bazen de beş on yıl gerekse de sonunda yine bir sayıya ulaşıyordum.

Peki, geri sayım dedikleri ne ola ki... Saya saya sonunda sıfıra varılan nokta. Patlama noktası mı... Her şeyi bir bir yitirince varılan ölüm-yeniden başlangıç noktası mı... Peki geri sayım kaçtan başlar... Bittiği yeri, sıfır noktasını bildiğim, ama nereden başlayacağımı bilmediğim sayılar ne sayıları... Hayatımın geri kalan yılları mı... Nereden başlayacağım benim kararıma kalsaydı bu olabilirdi belki, ama çok da aptalca olurdu. Bugünden kendime ‘ben daha şu kadar yıl yaşamaya karar verdim, sonra da öleceğim’ diyebilmek için nasıl bir gerekçem olabilir ki... Bunun dışında zamanda neyi geri sayabilir insan... ‘Cezamı doldurup hapisten çıkmama beş yıl kaldı’ desem… İyi de o ceza on yılsa altı, yedi, sekiz… diye gidiyor dolduruncaya kadar. ‘Üzerimdeki yükleri birer birer atacağım’ diyelim. Eksi bir yük, eksi iki yük, eksi üç yük… Yine olmadı.

Yok kardeşim, ben geri saymayı bilmiyorum anlaşılan. Oysa millet bu işi ne güzel yapıyor. Bak şu Amerikalılara, Ruslara: dört-üç-iki-bir-sıfır, kırmızı düğmeye bas, hoop roket havada. Belki de işin sırrı o kırmızı düğmede yatıyor. Benim de bir kırmızı düğmem olsa kimbilir en güzel geri sayımlar yapardım. Sonra da artık bomba mı patlatırdım, aya roket mi gönderirdim orası bana kalmış.

Acaba ne yapıp ne edip bir kırmızı düğme mi edinmesi gerekiyor insanın... ‘Tamam be kardeşim, buraya kadar, artık sıfırı tükettim’ diyebilmesi… Sonra da Buuum! Vay canına, ne kadar da rahatlatıcı bir şeymiş meğer. Bas düğmeye, Buuum! Sonra mı... Nesi varmış sonrasının... Patlattığın bombaysa, zaten geriye sonrayı umursayacak senden başka kimse kalmamış demektir. Eee sen de sonrasını umursasaydın zaten düğmeye basmazdın. Peki, tamam, bomba olmasın o zaman. Aya giden roketini ateşledi diyelim kırmızı düğme. O zaman da ‘Artık sonrası mı kalmış kardeşim, güldürme adamı’ derler. Sen önce ‘Elveda dünya, ver elini uzay’ de, sonra arkanı dönüp ‘Eee sonra...’ diye sonra dünyada bıraktıklarına. Bu kadarı da fazla yani.

Demek ki neymiş efendim... Eğer bir kırmızı düğmem olsun istiyorsam ‘Eee sonra’ demeyi unutacakmışım. Ya da ancak ‘Eee sonra’ demeyi unutabildiysem bir kırmızı düğme sahibi olabilir, böylece sayıları sıfıra kadar geri götürmeyi öğrenebilirmişim.

Ben bir kırmızı düğmem olsun istiyorum. Geri geri sayabilmek istiyorum. Sıfıra kadar gelip düğmeye basmak istiyorum. ‘Eee sonra’ demeyi unutabilmek istiyorum. Ama… Ama… Buum! deyince kendimden başka her şeyi, herkesi yok etmek istemiyorum. ‘Elveda dünya, ver elini uzayın sonsuz boşluğu’ demek istemiyorum.

Anlaşılan benim için bir çare yok. Sayılarım hep artan cinsten olacağa benziyor. Sevinçlerim, üzüntülerim, borçlarım, alacaklarım, sevdiklerim, sevmediklerim, sevemediklerim, gördüklerim, göremediklerim, istediklerim, istemediklerim… Her geçen gün bunlar arttıkça artacak. Hiçbir zaman bir kırmızı düğmem olmayacak, hiçbir zaman geri sayıp sıfıra ulaşamayacağım, daha doğrusu ulaşmayacağım, ulaşmak istemiyorum. Kırmızı düğmelerin hepsini bomba atıcılara ya da ay yolcularına bırakıyorum. Benim sayılarım büyüyecek, büyüyecek ve bilemediğim bir yerde artık daha fazla büyümeyi bırakacaklar, hepsi bu…

Yorumlar

Başa Dön