Fasulyeden Nameler

Vallahi hasat masat zamanını beklemez senin badıçlarını koparır, öldü fiyatına pazarda satarım. Bu iş, it yazar kedi bozara döndü. Tekrar ayırdım o adalet terazisi tezekten olan jale pardon ayşe kadın (fasulye) isimli yapışkanlı sarılgan bitkinin kollarını bacaklarını sarıldığı mendebur çubuktan. Doladım bizim Notre Dame’ın Kamburu’na. Bu da son olsun Hüsniye hanım, pardon ayşe kadın. Okşayan elin kıymetini bilmeyen tekmeleyen ayağı öper unutma. Vallahi tallahi söküp yerine sümüklü bamya dikerim.

yazı resim

Mutfakta yere düşmüş bir fasulye tanesini, içindeki çiçekleri kurumuş cam kenarındaki saksının içine gömdük. Bir hafta içinde filizlendi boy attı. Bizim zamanımızda okullarda tarım dersi vardı. Gerçi matematik hocası girerdi derslere. Müzik derslerine de beden eğitimi hocamız verirdi. Çok detaylı hatırlayamadım ama mısır (darı), biber gibi şeyler ekmiştik okulun arka bahçesine. Fasulye ekmiş miydik acaba? Tarım hocamızdan mükerrer kere özür dileyerek hatırlayamadığımı söylemek zorundayım. Ama buradan, fasulye konusunda bilgisiz olduğum anlaşılmasın sakın. Gerçi fasulye ekimi konusunda yediden yetmişe herkes uzmandır. İlkokulda bir kaptaki ıslak pamuk içinde fasulye çimlendirip yetiştirmeyenimiz yoktur sanırım. Ayrıca benim en sevdiğim yemektir taze fasulye. Huri budundan köfte olsa bıkılır zamanla. Ya fasulye öyle mi? Türlüsünü yap, konservesini yap, zeytinyağlısını, etlisini, kavurmasını, olmadı turşunu yap. Taze, kuru, dondurulmuşunu yap sakla. Yüze yakın yemek çeşidi yapılıyor bu nimetten. Biz Türklerin milli yemeğidir kuru fasulye, pilav ve cacık. Esnaf lokantalarında “ Çek bir kuru, salçası bol olsun. ” diye bağıran garsonun kendisi de cümlesiyle birlikte tescillenmeli. Bu bizim kurumuz, bizim garsonumuz. Yoksa Yunanlılar ileri de sahiplenir ve kendi şiveleriyle “usta çek bi kuru” derse şaşırmayın.
Fasulyemiz gün be gün serpiliyor. Bizimkisi “ Ayşe Kadın ” türünden galiba. Bir de eşek fasulyesi vardır, fasulye küsüratı. Hiç fasulye tarlasına girip dolaştınız mı? Tavsiye etmem. Fasulye yaprağı mıknatıs gibidir, her tarafınıza yapışır. Üst baş yapraklarla dolmuş, fasulye hereğine dönersiniz. Bizim oralarda mısır, kabak, salatalık ayrılmaz kardeşleridir fasulyenin. Bunlar ayrı ayrı ekilmezler. Her biri sarılacak bir dostluk kurmuşlardır kendi aralarında. Neyzen Tevfik’in dediği gibi bazı adem oğulları da öyle değil midir, yükselmek için fasulye sırığı gibi birilerine sarılarak büyümezler mi? Fasulye mi kendini nimetten sayar yoksa sırıklara sarılarak yükselenler mi nimettir, ad Ayşe’nin namı Menekşe’nin. Bilirim fasulyelerin dibine herek (sırık) dikilir sarılsın diye. Sarılgan bitkilerdir. Yeter ki tutunacak bir dal uzatın. Bizim fasulyenin Jack’in sihirli fasulyesi gibi göğe kadar yükselmeyeceğini biliyoruz ama yine de bir sırık dikelim de sarılsın diye sokağa çıkıp iki kuru dal parçası bulup getirdim, diktim bizim saksıdaki tarlamıza. Sabah hanım, öğleyin çocuklar akşam ben hiç boş durmuyor suluyoruz tarlamızı. Şimdiden yarım okka yağsız kuşbaşı eti aldım koyduk buzluğa o hazır. Bartın domatesleri de beklemede. Fasulyeler de yetişsin hele. İnşallah hasat zamanı toplayıp, beklemekten mahcup kızarmış haldeki domateslerimizi etle karıştırdık mı tek heceli güzellik.
Fasulyemiz boy attı tevekleri uzadı, sırığa sarılmaya başladı. Sırığa diyorum. Çünkü kendini nimetten sayan ayşe kadın bizim sırıklardan birine hiç sarılmıyor, bütün kolları, bacaklarıyla tek sırığa yükleniyor, ondan elektrik alıyor. Öbürüne yan gözle bile bakmıyor. Bizim gariban herek, rüzgârdan mıdır, üzüntüden mi bilinmez, eğildi, büküldü, Notre Dame’ın Kamburu gibi kaldı ortada. Tuttum teveklerden birini ellerimle bir güzel Notre Dame’ın Kamburuna doladım sıkıca. Ertesi günü baktım bana inat, benim doladığım yerden ayrılmış tekrar öbür sırıkla tenha ilişkiler içinde. İnat değil mi, ben de ordan aldım el yordamıyla ve tekrar doladım Notre Dame’ın Kamburuna.
Perdenin arkasından gizliden gizliye kemirgen gözlerle gözetliyorum çiğ adaletsiz ayşe kadının teveklerini. Acıdık dal verdik bizi keriz yerine koyuyor. Neyse ki o gün sardığım yerde kaldı. Ertesi gün akşamı baktım, yine bizim kambur dal yalnız. Bizim herek cezalı cezve ya, ayrılmış ordan ayşe hanım, kendi bildiği sırığa sarılmış, dal benim tevek benim, sarılırım, sarılmam sana ne der gibi. Eee yetti artı fasulyeden nameler. Vallahi hasat masat zamanını beklemez senin badıçlarını koparır, öldü fiyatına pazarda satarım. Bu iş, it yazar kedi bozara döndü. Tekrar ayırdım o adalet terazisi tezekten olan jale pardon ayşe kadın (fasulye) isimli yapışkanlı sarılgan bitkinin kollarını bacaklarını sarıldığı mendebur çubuktan. Doladım bizim Notre Dame’ın Kamburu’na. Bu da son olsun Hüsniye hanım, pardon ayşe kadın. Okşayan elin kıymetini bilmeyen tekmeleyen ayağı öper unutma. Vallahi tallahi söküp yerine sümüklü bamya dikerim.

Başa Dön