Yalnız Bendim

Ne yazmak için düşündüm, ne okumak için baktım harflere, yalnız bendim uçan avere yıldızların gözlerinde.Sakin sakin uluyordu gece, sakindi tüm kuşları İstanbul'un.Bir sensizlik bir bensizlikti elimdeki kadehin tadı...

yazı resim

Ne yazmak için düşündüm, ne okumak için baktım harflere, yalnız bendim uçan avere yıldızların gözlerinde.Sakin sakin uluyordu gece, sakindi tüm kuşları istanbul'un, bir sensizlik bir bensizlikti elimdeki kadehin tadı.yalnız bendim sakilerin doldurduğu testilerden.Yaşlı neyzen, suzinak makamında taksim geçiyordu İstikal'den Beşiktaş'a, ışıl ışıl saçlarında Marmara'nın bronz bir tokaydı köprü.yaralı kırlangıçlar, akıtırlarken yaşlarını yavrularının palazlanmamış kanatlarına, yalnız bendim uçmaya çabalayan.
Herkes kördü şehirde, bir o kadar sağır.Anlamsız bir diyalogtu konuşamadıklarımız.İçimin sesini yaktığımdan beri, yalana bulanmış dudaklarda, bir kurşun kadar fevri, bir kurşun kadar soğuk ve bir namlu kadar delikanlıydı bakışlarım.
Paramparça sevdalara bayram elbiseleri giydirerek kendini kandıran toy kızlar gördüm, sonra hırpalanmış gülüşler, yalana kardeş gözler ve daha neler neler...Batakhanelerin arka camlarında neon ışıkları can çekişirken, bembeyaz kefenlerde özgürlüğü düşleyen kadınların satılık bedenlerindeki sızı yalnız bendim.Yalnız benim yüzümdü aynalarda kırık dökük, yalnız benim sesimdi sessiz çığlık ve yalnız ben sevdim hiç tanımadığım bir adamı yüreğim gibi.Bir adam, hiç tanımadığım adam...."Gözlerin ne renk?" diye sordum, "Siyah" dedi."Yalan söyleme" dedim gözlerimi uykuya katırmadan, "Yalan söyleme gözlerin kahverengi senin, ellerin beyaz ve saçların gecler kadar kara"
Gözlerinin rengini bilmeyen bir adamı yalnız ben sevdim...Elleri ince uzun, elleri emek emek hüzün ve elleri soğuk kış gecelerinde yorganıydı saçlarımın.Beni sevdiğini bile bilmediğim bir adamı sevdim, ben sevdim, en yalan yanlarıyla sevdim, en gerçek bakışlarıyla, en acımasız sözleriyle, yavrusu ile sevdim, babasıyla ve babamı sevmedğim gibi...
Beton soğukluğunda ağlıyordu şehir, ışıkları sönerken birer birer bakışlarının, ellerini aradım adamın.Nereye uzansam ayrılığa çarptım, kapak kapak kapaklanıyordu ömrüm asfalta, ayaklarım prangasına sevdalı iki esrik mahkum, gözlerimde çalıntı bir sevinç.Adam sessizdi, adam susturdu şehri.Yağmur yağıyordu Ankara'y yaşlı şehir ıslanırken usul usul, caddelerden akan sefil bir aşkın kırkladığı teniydi. Yorgun merhabalar, hüzünbaz elvedalardı dilinde canlanan.
Gözlerine kör, sesine sağır bir hayattan yalnız bendim sana adanan.İçinde ağlayan bebeklerin tümünü ben doğurdum, ben emzirdim ağulu kanımla, sana ölüm makamında ninniler söylemek düştü ve yalnız ben ağladım çocukluğuna.
Şimdi iki ayrı şehirde, iki ayrı öykünün kaybetmiş kahramanlarıyız.Kimseler duymayacakgerçeğin gizini, kimseler bilmeyecek seni nice sevdiğimi.Yaşlanırken
kızıl saçlarımı boyarken seneler gümüşi fırçası ile, sana şiirler biriktireceğim yastık altlarında.Belki bir gün çıkar gelirsin diye, saklı tutacağım tüm haklarını.Gelmeden önce savur küllerini içindeki fırtınaya, biliyorsun sen sen değilsin artık....

Başa Dön