Necati Tinhu

Adalet Üzerine (Hukuk Ekolleri İçerisinde Tabii Hukuk Doktrini'nin İdealist Duruşu ve Evrensel Bir Sistem Arayışı)...

Gelgelelim insanlığın varoluş denkleminde sayısız tecrübeleriyle sabit olmuştur ki, günü kurtarmak hiçbir topluluğu geleceğe taşımamıştır. Yalnızca bugününü düşünenlere yarın ekmek vermeyecektir. Şu anda yapılması gerekeni layıkıyla yapmak ve gerekli tatmini gerektiğince sağlamak, başarıyı en hızlı getiren etkenlerden biri olabilir ama hukuk gibi a priori ve kendiliğinden var olan

Bir İntihar ve Diriliş (Sembolik Öykü)...

Tükenen sayfaları pervasızca odanın dört yanına savurdu. Artık önemlerini yitirmişlerdi çünkü. Yazarken onlara saygı duyuyordu ama tükenmemeliydiler. Biten şeyleri sevmezdi. Etraf kırmızı harflerle işlenen sayfalarla doluydu. Soğuyan çayını bir dikişte içti. Ondan da nefret ediyordu. Tek yudumluk zevkten başka neydi ki zaten! Tek cümle arıyordu. Kendisinde durabileceği, soluklanabileceği

Günlüğümün Önsözü...

İşte bu yüzden günlük bana hep, en büyük düşmanımın -kendimin- karşısına dikilmek için yanıp tutuştuğum velakin realist bir korkaklıkla sürekli ertelediğim biraz gizemli ama cesurca bir uğraş olarak gözükmüştür. Onu bu denli esrarengiz ve ürkütücü kılansa "kendime karşı dürüst davranmak" zorunluluğudur.

Sanat Üzerine...

“İnsan, yeryüzünde, sığ ve bulanık sularda yaşar. Yetileri böylesine elinden alınmış, kısılmış, minimalize edilmiş bir yaratık asla bir sanat eserinin tespitinde belirleyici rol oynayamaz. Bir eserin takdiri, insanların bayağı zevklerini uyandırıp uyandıramaması ile değil, onun bir sembole dönüşüp dönüşememesi ile ilintilidir. Bir şaheser kalabalıklara değil yalnızca tek ve

"Bastığın Yerleri Toprak Diyerek Geçme Tanı"

Hiçbir şey hissetmediğini düşündükleri komutanlarının ağladığını gördüklerinde hepsinin boğazına bir yumruk oturmuştu. Arkadaşlarının kanı yerde kalmamıştı ama böyle bitmemeliydi. Bir ayin hazırlığı içerisinde gibiydiler. Şair'in gaipten gelen sesi, her birini büyüleyici bir atmosferin derinliğine çekiyordu.

Adalet Üzerine (Yeni Bir Evrensel Sistem Arayışı ve Adalet Düşüncesi)...

Yüzyıllardır sömürge politikalarını temellendirmek için kullandıkları felsefi düşünce ve argümanlara baktığımızda bunların bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlandığını görüyoruz. Dediler ki, ölümden sonra hayat, insan için geçerli bir olgudur. Bu yüzden, ahlaka ve adalete uygun yaşamak zorunda olan insandır. Devletse bu dünyada ödülünü alacak veya cezasını çekecektir. Onun

İnsan

Zincirlerle sarılmış tutsak bedenim, / Özgürlüğü arıyor, sonsuzluğa aç, /

Sayıklamalar 3 (Hegel'i Düşlerken)

Tinhu, bu ortak sevincin bile bir parçası gibi duyumsayamıyordu kendini. Bu sevinçten garip bir burukluk çıkarımsayabiliyordu sadece ve gördüğü şey, sadece içini kemiren bir duyguya dönüşüyordu. O, bütün bu sahnede yalnızca vakur ama hüzünlü, yorgun yine de giydirilmiş bir iskelet görüyor bu yüzden de acı çekiyordu.

Beyinde Felsefi Bir Serüven...

Umut, filizlerini vererek kırmızı bir güle yaşam sunmuştu. Ve bir faniye de mefkure... Lakin maksuda varmak çok sancılı olacaktı. Şimdiden doğum sancıları Aklı büyütür olmuştu ki; hakikatte vesvese olmayıp da vücut bulma ihtimali göz önüne alındığında, zindanda kendine rastlaması nasıl bir karmaşaya netice verir kestirilir şey değildi. Mahzenin

Adalet Üzerine...

Gözlerimizi ışığa alıştırmaktan bahsederken adaletin gözlerinin bağlı olduğunu unuttuğum sanılmasın! Evet gözleri bağlıdır, bu yüzdendir ki zengin-fakir, güçlü-zayıf, kişi-kurum gibi bir ayrımı yoktur. Bilincinde yahut bilinçaltında herhangi bir gruba aidiyet ve yakınlık duyumsamaz. Acıma, öfke, yahut korku nedir bilmez. Kılıcı doğru zamanda, doğru yere ve doğru baskıyla iner.

Başa Dön