Yarısı Eski, Yarısı Yeni Bir Gece

Çocuk olmak sihirli bir dünyaya bakmak gibi; gördüklerine büyükleri inandıramazsın, o dünyanın penceresi sadece sana açılır. Hep şenlik olsun istersin; hep gülümseyen, gülümseten günler olsun istersin, Hayat'a rağmen...

yazı resim

Yıl sonuna bir hafta kaldı ve takvimlerde aylar, günler yeniden sıralanıyor. İkiye bölünmüş bir gece Yılbaşı ; yarısı biten diğer yarısı yeni zaman dilimine ait. Bu yüzden sıradan bir gece olarak kalmamayı hak eder; sofralar kurulur, umutlar tazelenir, yeni yılda sağlık, mutluluk dilenir. Şarj etmek gibi kendini, yeni başlangıçlarla eskiyi tazelemek gibi. Ya da iyi vakit geçirmek, kendini ödüllendirmek, eğlenmek için bir bahane. Ben bu tek olan "yarım" geceyi ne bir inanışla ne de inançsızlıkla bağdaştırabildim, başkalarının nasıl kabul edip, etmediği de beni ilgilendirmez. Yine de özel bir zaman, aynı hayatta özel bir basamak, abartıya da gerek yok, kayıtsız kalmaya da.

Okul yıllarında eğlenmek için bahane çok; bir doğum günü, harçlığın gelmesi, bursun yatması, sınavların bitmesi, sıfırcı hocanın başka okula gitmesi, yeni bir filmin gösterime girmesi, haftanın son günü olması, öylesine...
Sorumluluk sahibi olunca insan, yine bahaneler su serper içine: bayram tatilleri, hafta sonları, dost toplantıları, yılbaşı...
Çocukken böyle günler beklenmedik bir hediye gibi ve panayır tadında olur. Büyüklerin yüzü güldüğünde, mutfakta telaşlı koşturmaca başladığında kendini tutmadan abur cubur yiyebileceğini anlarsın. Kızacak, seni uyaracak, çeki düzen verecek kimseler olmadan hoplayıp zıplayacağını anlarsın. Yanaklarından makas alan, öpücükler konduran aile büyüklerinin armağanlarını merak edersin. Küçük kardeşinin yeni oyuncağını kırsan da ceza almayacağını bilirsin. Ve büyüdükçe, büyüdükçe "keşke her gün böyle geçse..." diye içinden geçirirsin.
Çocuk olmak sihirli bir dünyaya bakmak gibi; gördüklerine büyükleri inandıramazsın, o dünyanın penceresi sadece sana açılır. Hep şenlik olsun istersin; hep gülümseyen, gülümseten günler olsun istersin, Hayat'a rağmen...

Çocukluk acıtır bazen. Talihsiz yaşanmışlıklar kazınır aklına ve inatla, izin verdiğin sürece, güzel anları yok ederler. Büyüdükçe kalp kırıklığını yine aynı kalbin sevgisiyle iyi edersin ve olgunlaşırsın, hakkını verirsin yüreğinin. Asıl marifet bunu yapabilmek.
Büyüdükçe anlamaya başlarsın: hayat hiç de eğlenceli değil aslında, şenlik eğer sen istersen başlayabilir. Anlarsın, lakin asla itiraf etmezsin ki büyümek de
hiç eğlenceli değilmiş, oysa bunun için çok ama çok acelen vardı. Ve aslında eğlenmek için uydurduğun her bahanede o sihirli dünyanın penceresinden tekrar bakabilme arzusu var. Kimbilir, belki "eski bayramlar", "eski günler" hep bu yüzden dudaklarda...

Çocukluğun seni terk etmediği tek haldir Aşk. Büyümeden kapılırsın ona, belki öyle bir şenlikte bulaşır ruhuna, bir melodiyle, bir kelebeğin kanat çırpışıyla, bir yağmur damlasıyla veya sadece gökkuşağın renkleriyle... Zaman sonra, bir an için bile mucizelere inanmaktan vaz geçersen, Hayat'ın içine daldığın an onun esiri olursun, eğer kalbin hala sıcacık kaldıysa her uykuya düştüğünde sihirli dünyanın penceresinden sana seslenen Aşk'ı
görürsün. Aldığın her nefes ona gitmek için attığın adım olur ve içindeki çocuk seni iyileştirir. Bir gün onun aslında Sen olduğunu fark edersin...

Her yeni yıl bir yılın daha eskidiğinin kanıtı. Her yeni yılın gelişi heyecanla beklenen Bayramların yaklaşması. Takvimin her sayfası mevsimlerin değişmesi.
Günlerden her biri iyi olmak için yeniden başlamak için yeni bir fırsat. Yüreğinle yüzleşmek için bir fırsat. Hayat'ın tuzaklarını fark etmek için, aklını her nevi zincirlerden özgür kılmak için, gerçekten hür olmak için her nefes bir fırsattır insana. Her yeni yıl zamandan bir hediyedir insana.

eylül

Başa Dön