"Yalnızlık" Hastalığına Reçete!

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki çalışma, çalışanlardan daha değerli sayılıyor Özellikle özel kurumların bu anlayışı hem devlet kadrolarında hem de normal iş hayatı dışındaki yaşayış biçimlerimize de sirayet ediyor. Yani evlerimizin düzeni, devletin sunduğu sağlık hizmetleri, şahsi boş zamanlarımız, duygusal ilgi alanlarımız vs hepsi çalışma şartlarının uyduğu kurallarla yürütülür hale geliyor bir zaman sonra. Öyle ki kurumlar soyut varlıklarıyla tek tek insanları somut varlıklarını hesaba katmaz bir kerteye ulaşıyor

yazı resimYZ

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki çalışma, çalışanlardan daha değerli sayılıyor Özellikle özel kurumların bu anlayışı hem devlet kadrolarında hem de normal iş hayatı dışındaki yaşayış biçimlerimize de sirayet ediyor. Yani evlerimizin düzeni, devletin sunduğu sağlık hizmetleri, şahsi boş zamanlarımız, duygusal ilgi alanlarımız vs hepsi çalışma şartlarının uyduğu kurallarla yürütülür hale geliyor bir zaman sonra. Öyle ki kurumlar soyut varlıklarıyla tek tek insanları somut varlıklarını hesaba katmaz bir kerteye ulaşıyor

Aslında bu değişim insana ilk bakışta rahatlık ve hareket serbestîyeti sağlar gibi görünse de kesinlikle bir serbestliğinine Allahın hiç bir kuluna sağlamıyor. Şöyle ki insanlar birbirlerine kişisel olarak bağımlı kalmaksızın normal şartlar altında iş bulabiliyor, kendi imkanlarıyla barınabiliyor, dilerse tedavi olabiliyor veya eğlenme imkanına bir şekilde kavuşabiliyor Ne var ki kısa bir süre sonra yüzleşilen insansızlaşma durumu yurdum insanlarını bir diktatörün yalnızlığına sürüklüyor. Düşünün ki bir diktatör başkalarına hükmetme gücünü her zaman bulundurmasına rağmen nedense hiç kimseyle hesabı olmayan karşılıklı güven ilişkisine bir türlü geçemiyor ve bu yüzden de sözünü geçirdiği herkesin potansiyel birer düşman, ve dahi sözüne güvenilmez bir hain konumuna düşürüyor Türkiyedeki tüm şirketler malum aliniz birer kapitalist rejimin çocuğu dolayısıyla toplumun sıradan insanları da yararlandığı kurumların ve yine bu kurumların ölçüleri dışına azıcık çıkar çıkmaz kafasını vestiyere kaptırıveriyor. Evet, diktatörlerin halkına kin ve nefretle hükmettiği gibi, kapitalist toplumların düz insanları da bu hale nefretle itaat ediyor Öyleyse bu ülkenin sözüm ona halkının %90nı Müslüman idiyse neden kapitalist bir düzen ve toplum içinde yaşamayı kendine reva görüyor! Görüyorsa da bu durumda bizlerde toplumda yaşayan birer küçük diktatörleri

Bu ülkede İslamın şöyle veya böyle toplumdaki kaçınılmaz değer kabul edilmesiyle başlayan normalleşme kısa sürede kapitalist düzen hastalığına yakalanma tehlikesi taşıdığının belirtilerini çoktan verdi malum aliniz. Canım ülkemdeki Müslümanlar resmi bakış açısının İslam karşısında hasımane tutum içinde olmayışını artık Müslümanca bir hayatın nevşü nema bulması bakamından yapacak şey kalmadığı şeklinde yorumlamaya kalksak realist bir tespitte bulunmuş oluruz. Zira, tıpkı kurumların ev düzenini ayarlamalarıyla eve kendine mahsus bir düzen sağlama yükünden kurtulan ve kendisini bu tutumu karşında rahatlık hissi veren kapitalist toplumun sıradan birer insanı gibi İşin daha da garip olanı şu ki Türkiyedeki Müslümanlar şimdiye kadar kendilerinden saklanan iş alanlarına girmeyle güya daha çok söz geçirme gücüne sahip olduklarına inanıyorlar! Halbuki bir alanda söz geçirdikleri zaman kullanılan yetkinin gücü bir süre sonra KDVsi cinsinden kendisine yalnızlık olarak dönmüyor mu?

Üstelik sadece Müslümanların da değil! Dünyadaki bütün toplumların buna duçar oldukları göz önünde bulundurulmalıdır! Yani, tüm kurumların gayri şahsi baskısı diyebileceğimiz bu belayı, yaşanılan değişimleri geriye doğru bir değişimle asla ve katta düzeltemeyeceğimize göre elimizde yalnız bir imkan kalıyor! O da: İnsanımızı maddi şartların asimle ettiği insan ilişkilerini kurumlara muhtaç olmayacağımız bir şekilde yeniden canlandırmak, belki anlamlandırmak Fakat bu süreç de çok sancılı olacak. En azından bu süreci çok iyi anlayıp kavramak gerekiyor. Yani yaşadığımız değişikliklerin kaçınılmaz olmadığını ve eğer bugün aklımızı başımıza getiren bela ve musibetler daha önce anlaşılmasıydı durup dururken değişmenin yönünü farklı kılabileceğimizi hiçbir ölçüde bilemeyecek bundan sonrası için de o ölçüde bela defedici bir tutum içinde olamayacaktık.

Son söz: gerek reel, gerek sanal alemde var olan her birey günümüz şartlarında hangi mesele olursa olsun mini bir diktatör yalnızlığı yaşıyor veya çekiyor Bu yalnızlığa tek çare, Allah Resulünün sünnetine sarılmakla bertaraf edileceğini düşünüyorum. En azından bu yalnızlık hastalığına uğramayacağımızın bir güvencesi yahut garantisi altında olduğunu net bir şekilde ifade edebilirim

Başa Dön