]
yağmura teslim zamanlar…
geçmiş puslu bir vadi belleklerimizde…
yitip giderken seslerimiz esaretlerde…
biraz ürkek, biraz şaşkın…
ama hep acemiydik hayat karşısında…
uzak davetler gibi…
belki hayat kadar uzak, belki ölüm kadar yakındık…
bilemedik…
küçük bir dokunuş, sessiz bir çağrı mı sözcükler?
neydik?
her şey yada hiç bir şey düşünce aralığında gezinip duruyorduk umarsızca…
kimdik?
yalnızca hiç kimse olmaktan korkuyorduk belki de…
uzak umutlar gibi…
yollar ulaşsa da geceden sabaha
sessizce dokunacak bir el bekler mi yolun sonunda?
gölgesi kendinden büyük kuşkunun…
ince bir sızı gibi ansızın…
bölüp geçiyor zamanı…
ya değilse?
çaresiz beklemeler gibi…
-hangi denizde buluşacaklar
bilirler mi
ayrı yataklarda akan nehirler -
duvarlar yıkılır mı?
çalıntı kahramanım şimdi aykırı bir masalda…
parmak izi bırakmadım sanırdım yaşadığıma dair…
biraz uçurum, biraz intihar kokuyor şiirler…
“ gitme ” diyor, “ kal ”…
bilmiyor ki:
hayat birkaç kırık dökük söze adanmakta!