Küçük bir kız çocuğuyken,
Yağmur yağdığında dışarı çıkardım…
Annem şemsiye almamı söyler,
Hasta olacağımdan kaygı duyardı.
Oysa ben yağmura hastaydım.
Saçlarımın diplerine inmesini yağmurun,
Sonra usul usul çenemden akmasını
Hissetmeyi ne çok sevdiğimi, bilmiyordu.
Yağmurla gülümseyerek konuşurdum,
O beni saçlarımdan okşardı, omuzlarımı öper, ellerimden süzülürdü.
Ben yağmurla sırılsıklam konuşurdum.
Çok severdim onun dilinde ki şarkıyı, bende söylerdim…
Kendi dilimden melodilerle, yağmura selam verirdim…
“Yağmur yağıyor seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor”
Camlarda Arap kızını arardı gözlerim.
Arap kızına üzülürdüm..
Ben camdan bakmayı istemezdim yağmura…
Kalbimi ıslat derdim, çocuk kalbimi.
Kir tutmadı henüz ama olsun.
Yine de ıslat yağmur!
Alışmalı ıslanmaya, hem sonra
İlk ıslatan sen ol,
Doyasıya ağlatmadan birileri.
Yağmur usulca inerdi gökkubbeden,
Berrak damlalar birikirdi, kalp çukurlarıma.
Her yağmur sonrası sokakta biriken kirli sulara,
Basma sakın, derdi Annem.
Basardım inadına!
Şıp şıp diye ayaklarımı çırpıştırırdım o sularda…
Üzerim gri sularla ıslanır, yadırgamazdım.
Gök gürlese bile şimşeklerden korkmazdım…
Her çakışında şimşeklere,
Melekler fotoğrafımı çekiyor diye,
Poz verirdim…
Arkadaşlarıma da söylerdim melekleri,
Gülümseyin, diye!
Sonra çocuklar çil yavrusu gibi.
Bir bir, dağılırdı evlerine
Bir ben kalırdım sokakta,
Annem pencereden, eve gel diye çağırır,
Ben yağmuru koklardım.
Omuzlarımı silkerek…
Küçücük kırmızı pabucum,
Renk değiştirirdi sonra…
Çorabımın halini, hesaba çekerdi parmaklarım.
Annem beni hesaba çekmeden,
Ben yağmura verirdim ellerimi.
Bir sokak kedisi saçakların altından
Temkinlice yürürdü,
Yolun öteki tarafı, yağmur, su damlası,
Büyürdü gözlerinde.
Şemsiyeyi onun için açardım.
Eve gidesim gelmezdi ama kediye şemsiye gerekirdi.
Yağmura tembih ederdim,
“Ben gelene kadar gitme emi!”
Gülümseyerek öperdi Beni
Parıldayan gözlerimden.
Biliyordu annemde yağmurla konuşmasını.
Bana nasihat verirken, unutmuş olmalıydı sadece.
Küçük bir kızın yağmurla sevdasını.
Bedia Belkıs BALCILAR