Suyun Ses Hali

Kanepeye uzattılar. Midesi sırtına yapıştığını belirten bir sinyal veriyordu. Kocaman kırmızı bir ışık yanıyordu, gövdesinin tam orta yerinde. Kalbinden geçen trenlerin ışıkları olmalı bu, diye düşündü. Kendisine uzatılan tüm elleri reddediyordu günlerdir. Ne yemek, ne de ilaç Zoraki ve bıktırıcı ritüellerdi sadece. Mutlaka bir plan yatıyordu ardında, tüm bunlar boşuna değildi. Hastalandın sen, iyi değilsin demeleri çok abesti. Doktorlar da işbirlikçi olmalıydı.

yazı resim

Onu ilk gördüğümde gözleri parlıyordu. Tıpkı su damlası gibi

Neler saklıyordu bilmiyorum ama söyleyecek o kadar çok şeyi vardı ki. Dinlemek istedim. O konuşsa da ben dinlesem Hiç bitmese anlatacakları. Yalnızlığıma ses düşürmüştü. Sanki benden olan bir ses. Uzaklara ait olduğunu hissediyordum ama yine de Sanki kalbimde. İşte tam şuramda hissediyordum titreşimini.

İnsan bir gün gideceğini bile bile, nasıl bağlanabilirdi ki? Kulağa hiç hoş gelmese de, artık merkezindeydim bu sözün. Merkezinde olduğumu farkettiğim de ise; artık herşey için çok geçti.

* * *

Genç adam ahşap masasında duran, irice bir salkımının içinden seçtiği üzüm tanesini eline aldı Parmaklarının arasında yavaşca ezdiği üzüm tanesini seyrederken, içine düştüğü bu saplantılı sevdasını da düşünecek mecali buluyordu kendisinde. Günlerdir açlıktan dili damağı birbirine yapışmış, fakat ağzına doğru dürüst bir-iki lokma koymamıştı. Evdekilerde durumun farkındaydılar.. Ah evdekiler.. Gitselerdi ya başından!! Ne annesinin gözünün altında biriken o üzüntü torbalarını görmek, ne babasının alnındaki derin kırışıklıkların müsebbibi olduğunu bilmek istiyordu

Bilmek istediği sadece, su damlacıklarının nasıl bu kadar harika oluşuydu? Nasıl dedi, nasıl da içten bakıyordular? Oysa ben, ona bir adım dahi yaklaşamıyorken, o yüreğime sokuldu ve gitti. Sonunun böyle olacağını sezemedim mi? Hayır budala!! Elbette sezdin. Ama elinden birşey gelmedi. Sus şimdi ve dövün bakalım

* * *

Velev ki; gel desem bile, gelir miydi benimle?

* * *

Yorgun ve çelimsizleşen kollarını ahşap masaya uzattı. Akşamdan kalma, yarısı içilmiş su bulunan cam bardağı, işaret parmağıyla tek hamlede devirdi. Parkeye sızan su damlacıklarını izlerken, yüreğinde, ağır gürültüleriyle taşlar yuvarlanmaya ve geçtiği noktaları süratlice acıtmaya başladığını hissetti. Yine o hezeyan gelmişti işte. Nöbet geçiriyordu Titremeler ve üşütmeler arasında çığlık atamamak. Kasılmak Morarıncaya değin.

Uzandığı parkenin üzerinde, vav harfine benzer bir pozisyonda sabahlayacağı aşikardı. Fısır fısır okunan duaların pıtırtısı kulaklarında, atın toynakları gibi ses çıkarıyordu. Kurtulmalı bundan, diye bağırmak istedi. Sonrasında bağırırmanın işi riske atacağını düşündü. Neden risk olduğunu bilmiyordu ama içinde öyle geçiyordu. Evdekilere sezdirmeden kurtulmalıyım o seslerden dedi. Çok fena şeyler olabilir. Bütün suç kendisinindi zaten

Kasılma nöbetinde şakakları uyuşuyor, kafa derisi şekil değiştiriyordu adeta. Bir el uzandı Müşfik ses tonuyla okşadı tüm saç derisini. Ritmik hareketlerle kafasını ovuşturdu sonra. Ne kadar süre geçti ardından ayırt edemedi,ama yavaş yavaş düzelmeye meyletti tüm kasları. Kulaklarındaki uğultu, yerini daha anlaşılır fısıltılara bırakıyordu.

Telaş eden bir kadın sesi, ılık bir gözyaşı, alnına damlayan. Sesindeki hakimiyeti yitirmemeye çalışan, tok bir adam sesi. Ve endişe dolu bir ses daha

Kanepeye uzattılar. Midesi sırtına yapıştığını belirten bir sinyal veriyordu. Kocaman kırmızı bir ışık yanıyordu, gövdesinin tam orta yerinde. Kalbinden geçen trenlerin ışıkları olmalı bu, diye düşündü. Kendisine uzatılan tüm elleri reddediyordu günlerdir. Ne yemek, ne de ilaç Zoraki ve bıktırıcı ritüellerdi sadece. Mutlaka bir plan yatıyordu ardında, tüm bunlar boşuna değildi. Hastalandın sen, iyi değilsin demeleri çok abesti. Doktorlar da işbirlikçi olmalıydı.

* * *

Gidenin ardından söylenecek kelime biriktirmek ne saçma Gitmişti giden!!

* * *

Evin içinde uçuk yeşil eşofmanıyla dolanırken Endişe ve sevgi dolu bir ses baktı gözlerinin içine. Tüm dilek kipini harekete geçiricesine yalvardı kendisine

Ne olur, dedi.

Lütfen, dedi.

Yalvarırım, dedi.

Bana inan, dedi.

Korkulacak bir şey yok, dedi.

Seni böyle görmeye dayanamıyorum, dedi.

Lütfen, bir kerecik olsun, dedi.

Bir lokma olsun, dedi

Bir lokma yesen ne olur? dedi.

Abiciğim, dedi.

Uzattığı ekmeğe bir parça peynir koymuş, tereddütlü ve yalvaran gözlerle yemesi için, abisine dil döken, henüz tomurcuklanmış bir kız idi, endişeli ses tonunun sahibi.

Hezeyanların sahibinden çıt çıkmıyordu. Suskunluklar dilini damağını mühürlemiş, sadece donuk bakışlarla olayları tartan bir ifade ile geziyordu günlerdir.

Gözlerinde bir su damlası birikti kızkardeşinin. uzattığı ekmeğe düştü ılıkça. Artık nafile, diye içinden geçirdiği bir sırada, beklemediği bir tepkiyle karşılaştı. Hiç konuşmadı genç adam, ama sararmış ve titreyen ellerini uzatarak kardeşinin eline, birden aldı katıklı ekmeği. Kuruyan dudaklarını zorlukla açarak bir ısırık aldı ekmekten ve çöken avurdunda beliren şişkinlikten öyle anlaşılıyordu ki, zor çiğnemekteydi lokmasını. O an kızkardeşinin sevinci, çoktan dağları tepeleri aşmıştı

Günlerdir yemek yemeyen bir genç adam.

Kızkardeşin uzattığı, kırık bir ekmek

Ve bir lokma.

Tüm yaşananları silip götürmese de, o anın içinde ikisi için, hayatlarının en belirgin karesinden bir tanesi olmayı hakediyordu.

* * *

Ve gidişin

Mecnun olmak nasıl bir şey?

Eğer gövdemdeki şu sızı ise, mecnunluk derdi Ben bu yareden kurtulmak istemem İsteye bilemem ki

* * *

Aşk aşığın batınında gizlediği şeydir. Ahfasında, bir bulduğu ve bir yitirdiği saklı düşleridir O düşler ki, ne zaman yitirilir, ne zaman sahip olunur? ayırt edilemez.

* * *

Susmak hiç bu kadar güzel olmamıştı.

Nokta.

Bedia Belkıs BALCILAR

Başa Dön