Türk Sinemasında Kürtler

Türk Sinemasında Kürtler ifadesi ne kadar itici ve üzücü bir kullanım değil mi? Bu ülkenin vatandaşlarını ötekileştirmek ve zencileştirmek Amerikaya yakışsa da Türkiyeye yakışmayacak bir yaklaşım biçimidir.

yazı resim

Türk Sinemasında Kürtler ifadesi ne kadar itici ve üzücü bir kullanım değil mi? Bu ülkenin vatandaşlarını ötekileştirmek ve zencileştirmek Amerikaya yakışsa da Türkiyeye yakışmayacak bir yaklaşım biçimidir. Bu tür ifadeleri kullananlar ister farkında olsun ister olmasın toplum arasında bir ayrımcılık tohumu atmaktadırlar. Ayrıca bu durum gösteriyor ki bilinç altına yerleştirilen faşist söylemlerin her yerde kendini gösterdiğidir. Milli kültürden evrensel kültüre yol alan sanatta bile faşist tohumların serpiştirilmesi kadar kötü bir anlayış olabilir mi? Toplumun ortak bir ürünü olan ve olması gereken sanatta ayrımcılık yapmak bu ülkenin insana ihanettir. Birilerinin varlığını kabullenirken, diğerlerine zenci muamelesi yapmak zalimlikten başka bir şey değildir.

Türk sineması başlığı bile, ortak bir ürünün çalışması olan sinemada ikilik yaratıldığını göstermektedir. Dolaysıyla bu ikiliği ortadan kaldırmanın yolu bu tür söylemlerin kaldırılmasıdır. İnsanların arasında ayrımcılığın üzücü boyutlarını kaldırmanın yolu söylemlerin değişmesinden geçer. Öyleyse daha genel ve kuşatıcı bir isme gerek vardır. O da bütün toplumu kuşatacak ve herkesin emeğinin kabul edildiği (birilerin emeğine başkasının konmadığı) isimlendirmeler yapılmalıdır. Sinema da bu Türkiye Sineması olarak adlandırılmalıdır. Böylece sinema belli bir sınıfın ve ırkın malı olmaktan çıkmış olacaktır. Yıllarca emeği hiçe sayılan insanlardan bir nebze özür dilenmiş olacağı gibi yok sayılan insanlara itibarı geri verilmiş sayılacaktır.

Bu ülkenin sinemasında yıllarca dışlanma ve değersizleşme politikası güdüldü. Bu itibarsızlaştırma ve değersizleştirme: Kürtler ve dindar insanlar üzerinden yapıldı. Evet, Türk sineması denen anlayış ilk günden itibaren kendi içinde Kürtleri ve dindarları dışladı. Sinema sektöründe barındırmadı. Barınmaya çalışanlar da birçok zorluklarla yüzleşmek zorunda kaldı. Sadece dışlanma ve küçümse yetmedi. Filmlerinde Kürtleri hep küçümsediler. Alay konusu yaptılar. Aptal yerine koydular. Eğlence malzemesi yaptılar. Görgüsüz gösterdiler. Cahil oldukları acımasızca anlattılar. Öyle ki ülkenin bir parçası olan doğudan insanlar nefret etmekle kalmadılar, oluşturulan önyargılar hala zihinlerde silinmedi. Silinmediğini hala faşist yaklaşımların devam etmesinden anlıyoruz.

Hala bile haber programlarda doğunun en ücra köşelerine kameraları çevirip, insanların saf ve doğal hallerini anormal tanıtmaya, dolaylı bir alay konusu yapmaya çalışıyorlar.

Kürtler kadar bu ülkenin sinemasının acısızlığından dindarlar da nasibini aldı. Dindarlar sinema sektöründe barınmasına izin verilmedi. Barınmaya çalışanlar suçluymuş gibi kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar. İstemedikleri ve sevmedikleri ortamlarda bulunmanın acısını çektiler. Oluşan bu acımasız çarkta seslerini duyuramadılar. Hep ezildiler. Bu muamele reel de işlerken, filmlerde de Kürtlere yapılanın aynısı yapıldı. Dindar insanlarla alay edildi. Ötekileştirdiler. Küçümsediler. İnsanların dindarlardan uzak tutmak hatta nefret edilen insanlar haline getirdiler. Beyaz Türkler tuttukları köşelerde bu ülkenin iki önemli parçasını hep dışladılar. Ötekileştirdiler. Aslında Amerikanın siyahlara yaptığını, beyaz Türkler, Kürtlere ve dindarlara yaptılar.

Türk sineması kullanımı bir dil alışkanlığı değil, baskıcı, ayrımcılık ve faşist bir söylemin neticesi olduğundan artık yerini Türkiye sineması söylemine bırakma zamanı gelmiştir. Geçmişin acıları bir nebze de olsa hafiflemiş olur.

Osman Tatlı

www.osmantatli.com.tr

osmantatli@gmail.com

https://twitter.com/otatli63

Başa Dön