Işıl ışıl one Saturday sabahı yatağımdan kalktığım gibi Nike terliklerimi giyip WCnin yolunu tuttum. WCye uğradıktan sonra salondan mutfağa doğru ilerledim. Mutfakta eşimin bana kahvaltı hazırladığını görünce good morning honey dedim. O da good morning bey diye karşılık verdi. Ehh bu sabah Holiday olunca bende onlara biraz zaman ayırırım düşüncesiyle eşime kızım uyandı mı? diye sordum. Eşim geç uyudu, biraz daha uyur dedi. Okay dedim. Kapıya gelen gazeteyi alıp salonda televizyonu açtım. Digiturkte; önce show TV, Comedy Max sonra Star, ATV, Fox TV ye takıldım. Derken sıkılıp computerin başına geçtim. İnternette twitter, facebook ve freandfeede takıldım. Twitterde bana mentions atanları reply yardımıyla cevap yetiştirdim. Güzel sözleri favoriteye alıp, günlük siyasi olayları retweet yapıp, 757 following, 751 followerslerim arası dengede bir kayma var mı diye check up ettim. Dostlarımızdan gelen messageslere hızlı bir şekilde DM attım. Profiledeki Picture beğenmeyip daha modern bir resim koymalıydım.. Ben bunları yaparken hazır olan kahvaltımı da aradan çıkartayım dedim. Deliceous bir kahvaltıdan sonra üstümü değiştirmek için tekrar odamın yolunu tuttum. Tam o sırada kızımın odasının kapısındaki Welcome Zeynep House yazılı levhayı düzeltip dolabımı açtım. Altıma Jean giydim. Üzerime de Abercrombie bir t-shirt. Doğum günümde işyerinden arkadaşların hediye ettiği Roxye Converselerimi giyip giymeme hususunda tereddüt yaşarken aniden eşimin No bu gün hava yağmurlu, t-shirti çıkart converseleri de giyme daha sıcak tutacak bir kazak üstüne de mont giyin dediğini işittim. Allah, Allah ne İnteresting bir durum ki şimdi bu dedim kendi kendime. Oysa akşam eşim TV seyretmeyip gelen misafirlerin çocuklarıyla kızım için Toysrus tan aldığım oyuncaklarla oyun oynatmıştı nasıl hava ile ilgili bu kadar emin olabiliyor diye düşündüm. Tam bu sırada Nokia cep telefonumun alarmı çalmaz mı? Baktım ki iş yerinden çok sevdiğim bir arkadaşımın doğum gününü hatırlatıyor! Bu tatil gününde arkadaşımın yanında olamayacağım endişesiyle içimden Shit dedim.
Birden un happy bir ruh haletine büründüm. Ama yanında olmalıydım arkadaşımın. Hemen sitenin dış kapısının yolunu tutup Lada Samara arabamın anahtarını aldım ve eşime hadi bye honey ben çıkıyorum diye seslendim. Arabama binip yolda seyrederken sağlı sollu iş yerlerinin tabelalarına gözüm takıldı Paradise kuyumculuk, Jasmin Çiçekçilik, Kebap and Kebap, Barber Remzi, Arnold Body salonu, Apple Computeru okurken arkadaşımla randevulaşmadan hazır evden de erken çıkmışken içilecek sıcak bir Cappucinonun zevkide bir başka olur düşüncesiyle Bakırköy Town Centerin önündeki Levis Jeansin yanındaki Starbucksa direksiyonu çevirdim.. Varır varmaz, kapıda bekleyen valeye arabamı verdim ve içeri girdim. O sırada yanımdaki tiky kızların croissant yanında espresso menüsü aldıklarını görünce benimde aynı menüden canım çekti! Ülen şimdi copy paste olmasın, ayıp olur kaygısıyla Brownie yanında espresso alayım ben en iyisi dedim.
Kasadaki beyefendinin yanına geldim. O da ismimi sordu. Ben de Yuşa dedim. Hızla arkasına döndü ve ne alırdınız Mister Yuşa dedi. Bende Bir sıcak Brownie please! dedim gayri ihtiyari. O da arkasını dönüp çalışan elemanlara gereken talimatı verip 5-6 dakika beklemem gerektiğini nazikçe söylediler. Ben de boşta bir masanın üzerinde unutulmuş Goal! yazılı derginin sayfalarına şöyle bir göz gezdirdim. Tam Champions Leage ile ilgili bir subject okurken birden çalışan arkadaşlardan biri Mister Yuşa siparişleriniz hazır buyurun, afiyet olsun dedi. Yedim içtim ve oradan da çıktım Lamborghini, Porche, Audi marka arabaların arkasında, Range Roverın hemen yanında duran arabamı lock on yaptım. Tam arabaya biniyordum ki telefonum çaldı. Geçen hafta abimlere uğradığımda telefonumu elimden alan yeğenlerimin Bluetooth yardımıyla kendi telefonlarındaki müzikleri benim telefona yüklediklerini İstanbullu Kenan Doğulunun Shake it up Şekerim şarkısı çalar çalmaz anladım! Açtım telefonu Alo dedim. Arayan doğum günü olan arkadaşımdı. Dedi ki bu gün günlerden 19 Mart! Sana bir şey hatırlatıyor mu bu tarih? Hatırlatmaz mı bende sırf bunun için Bakırköydeyim ya bu holiday sabahında dedim.. Hemen senle sizin evin oradaki Burger King de buluşalım dedim. O da okay diye onayladı. Kontağı çevirip arabamı ısıtırken, Kenwood teybime karışık bir MP3 taktım. İlk parça benim olsun ikinci parça da İstanbullulara armağan olsun filan dedim içimden. İlk parçada Murat Boz denen şarkıcının Benim aşkım Maximum 2. Parça da Extra Aşk şarkı sözlerini dinleye dinleye yol aldım. Tabii doğum günü olan arkadaşıma bir şeyler almam gerekiyordu ve arabayı bir yere eğlemem lazımdı. Eğlemem derken yani park etmek zorundaydım. Trafikte icat olmuştu o saatte ve yetişemem korkusuyla kapalı bir otoparka arabamı bırakıp metrobüs ya da Metroyla ancak yetişeceğimi hissettim. Ve metrobüsün beni daha hızlı götüreceği inancı beynimde iyice belirince yönümü o tarafa çevirdim. Metrobüste yanımda oturan cool gençlikten bir yurtaşımın Ipod sesinden rahatsız olmuştum. Sırf bu kulak tırmalayan sesi bastırmak için gence: gardaş Cityse yakın bir yerde Burger King varmış Söğütlüçeşmede nasıl gidebilirim acaba dedim. Genç güzel bir şekilde anlatınca hem şaşırdım, hem de rahatladım ve ağzıma bir relax çiklet attım. 20 dakika sonra metrobüsten inmek için yerimden kalkınca gence tebessüm edip Merci gardaş dedim.. Kapıya doğru ilerlerken önümdekilerin konuşmalarına da kulak misafiri oldum. Yaşlı bir teyze orta yaşlı, lacoste giymiş bir beyefendiye yanlış yol tarif ediyordu. Teyze adama: Bak oğlum, şimdi Mc Donaldsı biliyor musun sen? Bak işte oradan sağa dönüp ilerleyecek karşına o istikamette My house cafe, Hilton Hotel ve Fridays çıkacak sen buradan 3 sokak aşağısına yani Kennedy sokağa doğru 200 metre kadar yürüyerek gideceksin filan diyordu. Oysaki adres öyle değildi ki. My house cafeden düz gidip, sonra sola dönüp Londra yokuşu bitiminden Accesoirizeı geçip Sephoraya kadar ilerleyip Derwish kahvesinin karşısındaki caddeye geçip orada adresi kime sorsa Kennedy sokağını pekâlâ söyleyebilirlerdi diye mırıldandım. Adamında adresi anlamış tavrını Thanks, easy o halde ile taçlandıran söz ve kafa işaretini fark edince bende içimden kıs kıs güldüm
Ne ise, ben nihayetinde Sögütlüçeşmeye vardım. İndiğim durağın hemen karşısında Garage yazılı İlyas Autoshowun arazisinin BMW, Opel, Wosvagen, Audi, Fiat marka otomobillerden çok fazla görünce iyi ki arabasız yola çıkmışım yahu diye düşündüm. Aradan 1.5 saat geçmiş, vakitte neredeyse öğle olmuştu ve Latif ile buluşmamıza da az kalmıştı. Kendim Ultra arslan taraftarı olmama rağmen Feneriuma bil-mecburiye girip koyu Fener taraftarı olan arkadaşıma bir kaşkol aldım hediye olarak.
Hızlı hızlı Burger Kingin önüne doğru ilerledim. Heyecanla karşılaştık. Hediyesini takdim ettim. Ayaküstü iki çift laf edince hazır havada güzelken beni Adalara götürmek ve oralarda biraz deniz havası almak üzere vapura doğru yol aldık. Bende sen şimdi acıkmışsındır dur hem sana hem de bana hot dog alıp geleyim dedim. Bindik vapura, sohbet ede ede gidiyorduk. Latifin gözü de karşımızdaki adamın elindeki gasteye takılmıştı. Hani İsveçli Pelle Anderson denen adamın çıkardığı şu gazeteye.
Diğer taraftan yanımızda takım elbiseli iki adamın iş üzerine konuştuğuna şahit olduk. Adam: Dün işteyim, bir baktım notbookum evde kalmış, yanımda Laptopum olmasaydı o işi bitiremeyecektim. filan diyordu. Bizde hem onlara hem de kendi aramızda sohbetin en koyu anlarında nihayet Adalara varmış idik. Karaya adım atar atmaz. günün Holiday olması münasebetiyle her yer full insan kaynar şimdi buralarda düşüncesinin oturma ve gezme yerlerinin yer yer boş olması nedeniyle taşıdığım bu kaygının da çok gereksiz olduğunu gördüm.. Faytona bindik birer pop corn aldık ve sevinçten Super City burası dedim. O sırada faytonu süren adamın Radiosunda Fenerbahçenin Galatasarayla yaptığı maçın kritiğini yapan bir spor programını dinlediğini fark ettik. Spiker, Fenerbahçe Fans gruplarına üye olmaları için dinleyicilerine web adresi veriyordu. Misafir konuşmacılardan biri bir ara maçta Fenerbahçe taraftarlarının Galatasaray için Kill for you pankartı açmasını yadırgamış, Sahaya çıkan Alex, Joseph Yobo, Mamadou Niang, Issiar Dia, Diego Alfredo Lugano Moreno, Fabio Alves Da Silva (Bilica) gibi futbolcuların çok sert oynadığını vurguluyordu. Bunlar konuşulurken, taraftarın arka fonda Are you ready? şarkısı da kulaklarımızı cimdikliyordu. Gezimiz bitti ve nihayetinde Latif evine, bende evime dönmüştüm. Yorgunluktan iyice posam çıkmış, son bir hamleyle kapıyı çalıp, eşimin Who is? sualine ancak Me diyebilmiştim. İçeriye girdim, güzel bir dinlendikten sonra açık kalmış Computerimde tekrar facebook, MSN, Twitter ile biraz vakit geçirdikten sonra yine uykum geldi. Salon da Ladri Di Biciclette filmi gösterimdeydi.. Kitaplığıma bakıp ne okusam dersen gözüme ilk ilişen Shakespeareden ve Hamletten birkaç sayfa okuduktan sonra vurdum kafayı yattım
İşte sevgili dostlarım genel olarak bir günümüz cennet vatanımızda artık böyle geçer oldu. Güler misin? Ağlar mısın? bilemedim ama bizi bu hale getirenlerin hallerinden utanması gerektiğini düşünüyorum. Bir kez daha emperyalizmin canım vatanımın insanlarına dayattığı şeyleri böyle yaşayarak anlatmaya az da olsa hayali şeyler de katarak azami gayret göstermeye çalıştım Sürçü lisanım var ise affola. Hem sürçmelerimi düşmelerimi minikliğime verirsiniz artık. Ama fakat ve lakin bu gençliğin Batı özentiliğine artık dur dememiz gerektiği inancını iyiden iyiye hep birlikte taşımalıyız diye düşünüyorum. Vallahi yazık oluyor Türkçeye, dilimize, kimliğimize Bu hal böyle devam ederde tedbirli olmaz isek sanıyorum Türkiyemize de belli bir zaman sonra bye bye demek durumunda kalacağız hafazanallah