Canlı yayında, gözlerimizin önünde, Diyarbakırda, Baro Başkanı Tahir Elçi, basın açıklamasında "Biz Diyarbakırlılar olarak Diyarbakır Barosu olarak tarihi değer ve eserlerimize insanlığın bin yıllık emeğine birikimine, bu kadim şehre sahip çıkalım. Biz buradan çağrı yapmak istiyoruz. Biz bu tarihi, birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz. dedi ve ensesinden girip sol gözünden çıkan tek kurşunla, koruma polisiyle birlikte katledildi.
Ankara katliamı da canlı yayında izlenmişti. Artık kitle katliamları, cinayetler, tekbir getirip kafa kesmeler, işkenceler, ya canlı yayında ya da videolarla pervasızca teşhir ediliyor. Psikolojik bir saldırı. Efendimiz KORKUya çabucak boyun eğmemiz, sinmemiz, susmamız için.
Tahir Elçi de ne İsaya ne de Musaya yarananlardanmış. İnsan hakları ve barış savunucusuymuş. Sorunlara silahlı savaşımlarla çözüm bulunamayacağını düşünenlerdenmiş. Doğal olarak da savaştan, kandan kimler medet umuyorsa hiçbirine yaranamayanlardan. Hrant Dink gibi.
Hrantı da ne Ermeni Lobisi ne de Türkiye Cumhuriyeti devleti seviyordu. O da zulme, kana, emperyalist oyunlara ve işbirlikçilerine karşıydı. Adalet, özgürlük, barış istiyordu. Aydındı, saygındı Tahir Elçi gibi. Nitelikli ne çok aydınımız, değerimiz katledildi.
Biz yaşlılar, bu iğrenç oyunu öyle çok seyrettik ki Öyle çok canımız yandı ki Artık bu tekere çomak sokmanın, Dur demenin, oyunu bozmanın zamanı gelmedi mi?
Katilin-lerin amacı besbelli oysa. Bu coğrafyada istedikleri gibi sınırlar çizilene, tüm çıkarlarını elde edene kadar etnik, dinsel, mezhepsel ayrılıkları körüklemek, aynı toprakların insanlarını bölmek, düşmanlaştırmak
Tahir Elçi de bu amaçla katledildi.
Bizlere gelince
Yine yalnızca kendi mazlumumuz için mi gözyaşı dökeceğiz, ağıtlar söyleyeceğiz? Türkler Türklere, Kürtler Kürtlere, Aleviler Alevilere, Sünniler Sünnilere mi ağlayacak?
Kime ağlayacağımıza siyasi, dini, etnik niteliğimiz, bunların önderleri mi karar verecek?
Kendi aklımızı, kendi vicdanımızı dinlemeyi öğrenemeyecek miyiz?
Cenazelerde, meydanlarda, sokaklarda Kahrolsun şu ya da bu, hesabı sorulacak, kanı yerde kalmayacak sloganları atarken gaza boğulacak, kurşunlanacak, yine başka cenazelere koşacak, yine gazla boğulup kurşunlanacak mıyız?
Yalnızca KENDİ masumumuzun, KENDİ mazlumumuzun yanında, daha büyük düşmanlıkları kuşanıp saf mı tutacağız yine?
Arkadaşlıklar, dostluklar, komşuluklar yine düşmanlıklara mı dönüşecek?
Yine cinayetler, yaşam alanlarımızın tümüne yayılacak, sıradanlaşacak mı?
Kimse kimseye güvenmeyecek, yalnızlaşıp can derdine mi düşeceğiz?
Bu sırada hükümet timsah gözyaşları döküp Geniş çaplı soruşturmalarını (Çap, hep geniştir çünkü) yürütecek elbette.
Muhalefet liderleri, kınama demeçleriyle, mecliste ıvır zıvır söylemleriyle, salı günlerinin değişmez kaderi, o boğucu grup toplantılarıyla müthiş(!) muhalefetlerini sürdürecekler. Onlardan medet mi umacağız yine?
Peki ya katil-ler!...
Katiller, iktidar, para, her türlü çıkar temelinde kurdukları bu kanlı oyunu sürdürecek mi sonsuza kadar?
Katiller arada sırada hırlaşır gözükse de dostlukları, ortaklıkları adına kadeh, ayran tokuşturup işlerine devam edecekler mi yine?
Her cinayette olduğu gibi sonuçta bu cinayetin de faili ya meçhul kalacak ya da bir, birkaç maşa yakalansa bile tetiği çektirenler gizlenecek, onlar yine masumu, mazlumu oynayacaklar mı? Hrantta ve diğer cinayetlerde olduğu gibi.
Ben, tüm söylem ve yazılarımda, bu oyunu bozmanın ilk adımının, herkesin beynini, yüreğini düşmanlıklardan arındırmak olduğunu savunuyorum her zaman.
Sakın ola artık hiç kimse, katledilen aydınların, saygın önderlerin etnisitesine, dinine mezhebine, hatta siyasal görüşüne göre saf tutmaya kalkıp da Ama o da.. ile başlayan, kendi işine geldiğince Yok devlet yaptı, yok PKK yaptı, yok şu yaptı bu yaptı demesin, diyorum.
Kimse gösterilen maşalara kanmasın artık. Çünkü sonuçta maşa, maşadır.
Kim yaptıysa yaptı.
Asıl katiller, ortaya çıkmayacaktır. Biz onları, bilgimizle, aklımızla, sağduyumuzla, vicdanımızla, ön yargılarımıza başkaldırarak tanıyabiliriz ancak.
Tahir Elçi, Ape Musa, Vedat Aydın, Hrant, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Sivas, Maraş, Çorum, Ankara katliamındakiler, Roboskidekiler, Reyhanlı ve Suruçtakiler, Gezideki yavrular, saymakla tükenmez nice cinayet, katliam
Katil-ler gizlenecek elbette ama katledilen BENim, BİZiz, bu toprakları yurt edinmiş, yönetmeyen herkes katlediliyor yavaş yavaş Bu gerçeği hâlâ görmeyecek miyiz?
O canlarımız, bir anda katlediliyor. Biz, yavaş yavaş
Düşmanlıklardan arınmayı beceremediğiz, gerçek katilleri görmemekte inat ettiğimiz sürece; SEN, BEN, O, BİZ, BİZLER Yani yönetilenler Hepimiz KATLEDİLİYORUZ, KATLEDİLECEĞİZ.
Çocuklarımız her gün, kimi üniformalı, kimi poşulu, dağlarda, şehirlerde birbirine kırdırılıyor. Ne dağlarımız ne de şehirlerimiz kalacak böyle giderse. Dağ taş mezar dolacak. Sağ kalanlar, Suriyeliler, Libyalılar gibi yer yurt arayacaklar ser sefil.
Ben bir Türküm kardeşim Tahir Elçi. Hrant gibi, Uğur gibi, bu kanla sürdürülen düzenin diğer tüm kurbanları gibi sen ve koruma polisin de benim öz kardeşimsiniz.
Onlar ve diğer yiğitlerimiz, aydınlarımız için çok ağladım, şimdi de senin, koruma polisin ve kendim için akıyor gözyaşlarım. Sen vurulup öldürüldün, ben ağır yaralandım yine.
Belki senin katlinle öğreniriz, o kurşunun bize de sıkıldığını. Umut işte
Güle güle silaha, savaşa karşı savaşan, barışsever kardeşim, sevgiyle
29.11.2015
Vildan Sevil