susmak bir kente bu kadar mı yakışır
sokakların türküleri tutuşturmayı bekleyen alevi
olamadı hiçbir aşkın ilk macerası
hayata sürdüğün sevinç mütevazılıktan tescilli
sözcükler kıyılara bırakılmış arada yoklar dalgalar
hüzne çekilmiş gemiciler babalar ki son umudun pısırık belleği
yenilmek bir kente bu kadar mı yakışır
suskunluğumu hayata yoran gözlerin
bir kanyonun uzunluğuna gizliyor öfkemi
nehirler hınzırca başlamak istiyor içimden
bütün anılarım dudaklarından acıyor çağrıların sonuna
gururla yenilmek bir kente bu kadar mı yakışır
meydanları süslenerek geçiyor mezarlıklardan
vaktine şaşmaz hâlâ sloganların bir horoz
ne yaman bir fatiha okunmuş ruhuna
yüzüne ölüm bulaştırılmış bir yeşil
denizle yeniden buluşmayı deniyor
yolculuklar çığlıklara bilet almalı mı diye
tereddüt bir kente bu kadar mı yakışır
belki ben de denemeliyim ağlamayı
yıldızların yokluğuna büyürken bu günlerde ay
buluşmamıza yataklıktan suçlu bütün sular
gecelerin alkolü gülüşlerini ayrıştırmış
bakışların hâlâ bir militan gözlerinin görüldüğü yerden
boşaltıyor en uzun havlamalarını köpekler
haftanın eksiltili günlerine ömrünü özenmiş
ölmek bir kente bu kadar mı yakışır
kuşların tanıdık gelmesinden biliyorum son yolculuk bu
harmanda unutulmuş bir avuç buğdayın acısını büyütüyorum
birbirine basit gelen iki çelişkinin hüzün tesellisiyim
şamatacı toy delikanlılar gibi dalgalar bir şeyler anlatıyor kıyıya
umuduyla vedalaşmak bir kente bu kadar mı yakışır
biliyorum terkedilmiş bir haklılıktır düşlerin
güvercinleri uçmaya hazırlıyor incir yaprakları
parkların yalnızlığın acısını çocuklarla paylaşıyor
bütün harflerini denediniz alfabenin
ama bir halk yüreğinden asılamaz general
susmak bir kente bu kadar mı yakışır