YAR SİPİL
İki yaşlı öküzün çektiği, bitip tükenmişliğini çıkardığı inilti dolu sesle duyuran kağnı durunca bütün araziyi ölümcül bir sessizlik kapladı.
Yeni doğmuş çocuğun sevincinde parıldayan güneş, yükselip tam tepeye dikilmişti. Baharın kıpır kıpır canlılığını gölgeleyen ölüm sessizliği, Ahmetin kulaklarında çınlayan top, mermi ve şarapnel sesleriyle bozulur gibi oldu. Aynı anda güneşin sıcaklığı cephe sıcaklığına, kağnı mevziye, boş arazi de ölüm kusan Çanakkale Boğazına dönüşüverdi sanki. Ahmet, bir sanıdan ibaret bu harp meydanında kaybolup gidecekken yaşlı köylünün benim yolum buradan ayrılıyor demesiyle kendine geldi. Torbasını alıp kağnıdan inmeye hazırlanırken, köylü konuşmasına devam ediyordu:
- Bizim köy az ileride. Şu karşı ki yol seni şehre götürür. Orada memleketine gitmenin bir yolunu bulursun. Köye gelip birkaç gün misafirimiz olsaydın iyi olurdu ya yinede sen bilirsin.
Ahmet, cephede öğrendiği bozuk Türkçesiyle teşekkür ederek indi kağnıdan. Şehre doğru bakıp, patika yoldan yürümeye başladı. Kağnının bütün araziyi kaplayan ve gittikçe uzaklaşan inilti dolu sesine kaptırdı kendini, taa ki ses kaybolana kadar.
Önündeki tepeyi aşınca şehri karşısında buldu. Gönlünde garip bir sevinç belirdi. Varolan her şeyi yakıp kavurmaya ant içmişçesine parıldayan güneşin verdiği bıkkınlıktan kurtulduğunu, içinin dolup taştığını, yüreğinin kabardığını hissetti. Çığlık atıp, bağırıp koşmak geldi içinden. Düşe kalka yuvarlanarak koşmak... Durdu bir süre, Sipilin eteklerinden aşağıya doğru yayılan şehri seyretti. Köpürüp coşan duygular içerisinde karmakarışık düşüncelerle durdu öylece... Daha önce hiç yaşamadığı garip bir duygunun büyüleyici etkisini hissetti üzerinde. Bir anda her şeyi unuttu ya da her şey yok oldu. Yüreğindeki coşku, kafasındaki karmakarışık düşünceler ve karşısında dikilen Sipilden başka her şey...
Bütün bu duyguların dalmışlığından kurtulup, çevresinden gelip geçen insanları, koşuşup barışan çocukları fark ettiğinde yürüyordu. Şehri karşıdan seyrettiği o tepeden nasıl indiğini ve ne zaman yürümeye başladığını bilmiyordu. Kendine gelip de yürüdüğünü fark ettiğinde Çaybaşı tarafından Sipile tırmanmaya başlamıştı bile. Attığı her adımda garip bir büyülenmişliğin hayranlığı, sarhoşluğa benzer bir kendini bilmezlikle sarmaş dolaş olmuş bütün benliğini bürümüştü. Duyup anlayabildiği iki şey vardı; gönlündeki engin coşku ve yüreğinden kopup gelerek boğazında düğümlenen çığlık... Koşarcasına attığı adımları yavaşlayıp durdu bir yerde. Dönüp arkasına baktı. Uzun çam ağaçlarının az altından başlayıp aşağıdaki düzlüğe doğru yayılan şehri seyrederken, Sipile çökmüş ölüm sessizliğinin içerisinde yankılanan soluk alışlarını dinledi. Genzini yakan çam kokusunun ciğerlerini doldurup, damarlarına yayıldığını hissetti. Yüzünde beliren hoş bir tebessümle, gözlerini kapatıp derin derin nefes aldı. Hayatı boyunca ancak birkaç kez duyabildiği sonsuz bir haz doldurdu bütün yüreğini. Aynı anda, benliğini bürüyen büyülenmişliğin farkına vardı ilk defa. Sebebini kestiremedi. Aslında bunu çokta istemiyordu. Şu an onun için önemli olan tek şey vardı; o da içinde bulunduğu güzel anın ve bu garip duygunun kana kana tadına varmaktı. Gözlerini açtığında, ne olduğu belirsiz bir kararlılığın yansıması vardı bakışlarında. Gözlerindeki kararlılığın bacaklarına verdiği güçle tekrar tırmanmaya başladı Sipile. Gittikçe sıklaşarak gökyüzünü kapatan uzun çam ağaçlarının arasında koşarcasına yürümeye devam etti. Bir süre sonra dönüp aşağıya baktığında birbirine geçmiş, geniş çam gövdelerinden başka bir şey görünmüyordu. Havadaki çam kokusu artmış, güneşin benzi solmuş, kurt, kuş, börtü, böcek yuvasına çekilir olmuştu. Ahmetin bakışlarındaki ne olduğu belirsiz kararlılık, düşüncelerinde netleşip belirginleşmişti: Geceyi bu dağda geçirecekti.
Bedevi Ahmet, o geceyi Sipilde geçirdi. Ondan sonraki geceyi de, ondan sonrakini de hatta geri kalan bütün geceleri... Orada doğmuşçasına vefayla sahip çıktı Sipile. Binlerce ağaç dikti, var olanları korudu. O, Sipili sevdi, Sipil onu. Ülkesine geri dönmedi bir daha. Sipili yurt belledi; ana, baba, yar, yaren bildi öyle sevdi....
Ahmete yar oldu Sipil....
LOKMAN ZOR