Hiçbir silüet hayatının kendi arenasında dövüşmüyor, kendi aynasında kendine gözükmüyor. Sahte yaşamanın sırrı bu olmalı,ve sahte ölmenin.
Yağmurlu akşamları hatırlatır bu koşuşturmalar,bir taraftan aşk vardır yalnızlığın ceplerinde diğer yandan ayrılığın hüzünlü bakışları.Sonunu düşünmeyen her beden mutlaka bir sahil kıyısında martıları çekmiştir kendine doğru.
Kaldı ki martılar özgürlük değildiler gecenin koynunda. Adım adım ilerlerken şehrin sessizliğinde düşüncelerle boğuşan bir benliğin sahtelik dağıtan yanlarına gömüldü bu beraberlik.Hiç olmamışken olmak ve yaşamak gibi haritanın suskun,tenha bir köşesinde.
Koskoca bir sonbaharı söküp aldı bu aşk bizden. Çekip gitmenin yarası henüz kabuk bağlamamışken. Kalakaldık öylece. Hep uzaklara daldı gözlerin,nokta kuşları saydın biliyorum gözyaşlarını silerken.
Ormanın derinliklerinde kendi haline gürültü yapan bir şelale gibi akıp durdum birbaşıma.Kavuşmayı bilemeden ayrılmanın hesaplarına düştük iki ayrı aşkın ummanında.
Çocukları bu yüzden göremiyorum sokaklarda artık. Havanın soğukluğu ayrılığın neşteri gibi dağlıyor yüreğimi.Biopsi iğnelerinden hayatın acizliğine düşüyorum. Sınır diyerek tabir edilen son noktanın imkansızlığını bir yük gibi taşıyorum omuzlarımda.
Yüreğim desen çoktan terketti beni.Bir sen kalmıştın, nihayet sende gidiyorsun bilmediğim uzaklara. Yolun açık olsun. Yolum açık olsun.
Her sabah en çok sevdiğim radyo programından yükseliyor günaydınlar.Gün aydın biliyorum ama ben halen gecedeyim yaşadıklarımla.Zifiri bir karanlığın matematiksel hesaplarını yapıyorum kafamda. Topluyorum yaşananları, çıkarıyorum, bölüyorum aşkı,çarpıyorum yokluğunu buz kesen duvarlara.
Geriye bir ben kalıyorum senden. Sevmediğim,hiç sevemediğim bir benle başbaşa yaşamaya mahkum ediliyorum.
Gitmelisin o zaman,arkana bile bakmadan,tek bir kelime söylemeden gitmelisin uzaklara. Kal desemde benim için kalmayacaksın yaşananlardan sonra.
Bu yüzden sana gitme diyemem. Hiç olmazsa hiçbir şey söyleme benden yana. Çünkü ben,seni sevmiştim demeden asla ölemem.