SESSİZCE
- bölüm
Bütün gece onu düşünmeden edemedim. Düşündükçe sinirlendim sinirlendikçe uyuyamadım.
İlk defa, hayatımda ilk defa birini, hiç gereği yokken, üstelik sebepsiz yere zihnimde canlı tutmaya çalışıyordum. Tebessümü bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Kendi kendime bu kadar düsünmeğe değer biri olmadığına dair telkinlerde bulunuyordum lakin buna kendimi dahi inandıramıyordum.
Kalktım, hiç sevmediğim halde bir kahve yaptım. Yine hiç sevmediğim halde saksıdaki çiçeğe şu verdim.
Camı açtım olmadı, balkona çıktım o da olmadı, kahveyi içmeden lavaboya döktüm, çay varken kahve içilir mi yaa?
Suyu ocağa koydum, bir sigara yaktım, içemedim hemen söndürdüm, bir kitap aldım elime rastgele bir bölüm seçtim, okumaya başladım.
yaşama olan aşırı sevgimizden
umut ve korkudan kurtulan bizler
hiç bir yaşamın sonsuz olmadığı
ölülerin asla dirilmediği
ki en yorgun ırmak bile
denizle birleşir bir yerde
bu yüzden tanrılara şükranlarımızı sunarız
martin eden/jack london
Su kaynayınca çayı demledim. Başka bir kitap aldım okumaya devam ettim.
.bostan dolabının yanındaki, suları bana kahverengi gözüken, o küçük ve eskimiş havuzdaki solgun ve kederli nilüferlere gidip bakardım çocukken, babam, onların kökleri olmadığını anlatmıştı bana. neden bu çiçekleri hep bir şeylere benzetmek için kullandıklarını ancak büyüyünce anladım. yalnızca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. hayat da böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecek gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek. bütün bir hayatın özeti buydu.
bende bir yere bağlanmadım ve bir yere gitmedim; öyle solgun nilüfer gibi bir havuzun içinde yalnız başına durdum, köklerimi salamadım, ne, olduğum yere sağlamca yerleştim, ne, başka diyarlara kaçabildim. bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler oldu ama kimse yakasına takmadı beni, kimse odasına koymadı, kimse beni sulayıp büyütmek için uğraşmadı. onlara ihtiyacım olmadığını, havuzumda tek başıma yüzebileceğimi düşündüler. ben de bu yüzden; kederi, yalnızlığı, kirlenmeyi öğrendim ve hayata benzedim.
ne garip başka bir şey de olmak istemedim, beni beğenmeleri yetti bana.."
Ahmet Altan Tehlikeli Masallar
Sonra bir bardak çay içtim. Kitap okumaktan vazgeçip, televizyonu açtım, kanalları taradım baktım olmayacak kapadım televizyonu, koltuğa uzandım battaniyeyi üzerime çektim...
Uyandığımda öğlen olmak üzereydi, kalktım elimi yüzümü yıkadım saçlarımı hafifçe topladıktan sonra, üzerime bir hırka alıp parkın yolunu tuttum...
O yine orada olur muydu acaba, yine görebilir miydim, nerede oturuyordu, yolcu muydu, misafir miydi, kimdi, neydi, neyin nesiydi...
Niye bu kadar ilgileniyordum ki, hiç konuşmadığım, hiç bir şey paylaşmadığım, kim olduğu ne yaptığı, hakkında hiç bir fikrim olmayan birini bu kadar düşünecek ne vardı bir türlü anlayamıyordum, aslında anlıyordum da belki kabul etmek istemiyordum, bilmiyorum...
Bunun adı neydi ki? Tabii ki ilk görüşte aşk falan değildi, yıldırım aşkı hele hiç değildi, bir çırpıda aşk da olamazdı herhalde,
Peki, dün geceden beri bütün kimyamı altüst eden bu duygunun adı neydi? Bu hislerimin, hiç biri tanıdık değildi, tanıdık olmadığı için başa çıkmak için nasıl savaşacağım konusunda bir bilgim de yoktu. Korkuyordum... Hayatımda ilk defa hissettiğim bir şey yüzünden korkuyordum...
Birkaç dakika sonra parktaydım, çok hızlı yürümüş olmalıydım ki nefes nefese kalmıştım, hemen bir bankın ucuna ilişiverdim, bu saatlerde camiiden çıkan bir kaç cemaatin haricinde parkta kimse bulunmazdı, tabii ki o da orada yoktu...
..........
yorgunluk mu beni bu banka mıhladı, yoksa onun orada olacağı veyahut geleceği umudu mu ?
gözlerim her yeri istemsizce taradı, gördüklerim zihnimde netlik kazanmıyordu. öyle bir taradım ki her yanı, onun yüzüne benzeyen herkesi süzdüm inceden inceye.yok, bu o değil, yanıtını veren beynim beni yeniden deli gibi her yana bakmaya sevk ediyordu. bu mu , hayır. bu ? ya bu... bu da değil.(Mehmetözcan)
n.b