Hava kurşuni... Bungun... Gök, ağladı ağlayacak... Süzülen birkaç gözyaşı damlası, benimkilere karıştı, dudaklarımın kenarında buluştu. Onunkiler tatlı, benimkilerse tuzlu...
Şaşıracak ne var bunda?... Gözyaşlarının tadı başka başka olur.
Meşeler, son palamutlarını da atmışlar. Alakargaların, sincapların, farelerin ve köstebeklerin kışlık kilerlerini doldurmuştur şimdi palamutlar... Kahverengi kabuklarından sıyrılıp, kargaların ve kemirgenlerin ağzından kurtulan pelitler, çimlenmeye bile durmuşlardır belki...
Biliyor muydun?... Meşeler akıllıdır. Doğum kontrolü uygular; meyvesini esirgeyerek, soyunun güçlülüğünü özenle korur. Üç dört yılda bir meyve verir. Öyle her yıl doğurup durmaz. Çünkü, her yıl meyve verirse, hızla ve aynı anda çok sayıda üreyen kemirgenler, palamutları tüketiverirler. Meşe, bunu bilir, onların sayılarını izleyerek meyveye durur, dengeyi korur.
Biliyor muydun?... Meşeler, çok güçlüdür. Kökleri, toprağın derinlerine iner ve yayılır. Meşenin bu derinliğe doğru dalışını ve çeperlere açılımını aynı esirgemezlikle kucaklar toprak... Ve ağaç, büyük bir güvenle birleşir toprakla. Güven duymadığı peliti, toprak istemez; pelit güven duymazsa, sereserpe veremez kendini toprağa.
Söyler misin bana meşe?... Yani rica etsem... Belki yalvarmaktan bile gocunmam... Söyler misin bana tılsımını?...
Bak... Yürümüyorum şimdi, kımıldamadan duruyorum.
Bak... Sustu, ayaklarımın altında inleyen kuru yaprakların... Seni dinliyorum can kulağımla...
Söyler misin?... Güven, bu aşkın neresinde?... Peki, aşk, güvenin neresinde?... Ve sevgi nerede?...
Söyler misin meşe?... Ben ormanın neresindeyim, hangi yolaktan gitmeliyim evime?...
Söyler misin?...
Vildan Sevil
Aralık 2011