Mucize Arzusu

Hayatta sürekli kaybetmenin çaresizliği içinde tutanabileceğimiz tek dal, mucize arzusuyla yaşamak mı?

yazı resim

Zifiri karanlık hayat önünde sere serpe duruyor. Gittikçe daralan yollar artık canına tak etmek üzere ve dayanma gücün her geçen gün tükeniyor. Aşırı dozda gelen hüzünle çatlamaya yüz tutmuş damarların yaptığı basınç hızla büyüyor. Bunalmışlığın getirisi kara dumanlar sarmış etrafını. ‘Bir çıkar yol olmalı’ diye düşünüyorsun. Artmakta olan ve seni yerle bir eden bunca eleme karşı yıkılmadan durabilme sınırın nedir ki? *Akropodion’dan **Vertex’e kadar tüm vücudunu ruhun da dahil olmak üzere yavaş yavaş kaplayarak ele geçiren karartı seni yok etmeye hazır. Üst üste bindikçe ağırlaşan bu yükün taşınamaz hale gelmesini çekilebilir kılan şey ne peki?

Ayak parmaklarının ucunda yükselerek çaktırmadan küçük bir umuda bakınıyorsun. Yolunu şaşırmış bir güneş ışığı uğrar belki. Ya da zaten bunu hak ettiğini düşünerek, bilerek bir lütufun elini uzatmasını bekleyerek hayattasın. Her şeye rağmen yaşama sebebin bu mu? Biranda gökyüzünden bir ışık süzmesinin gelip, o taşınamaz ağırlıkları pamuğa dönüştürerek seni huzura kavuşturması beklentisi. Ümide inanmak. Ne olursa olsun derinden gelen sinsi pesimist sese kulaklarını tıkamak. Belki de bu acizliğin olağan bir sonucu. Evet, ‘belki de’ değil, gerçekten öyle.
Küllerinden doğarak yeniden hayata başlama temennisinin gerçekleşebilme ihtimaline bıraktın sen kendini. Birinin kalkıp ışıkları açmasını gözetiyorsun. Çünkü senin kolun oraya uzanmıyor ve avunuyorsun bir takviye kuvvetin gelebileceği umusuyla.

Umarsızsın. İçindeki kuvvetli mucize arzusu seni hala yaşayabilir kılıyor. Sanırım böyle bir durumda içimizdeki küçük bir hayat kırpıntısını harekete geçirecek tek şey bu. Ne dersin, sence bir mucize olacak mı?

*Akropodion: En uzun ayak parmağının distal (en uç) noktası.
**Vertex: Baş Frankfurt düzlemindeyken, median sagittal hatta başın en tepe noktası.

Yorumlar

Başa Dön