Metropollerin Rebeze Arayışı

İslam mezheplere indirgenmeyi asla kabul etmeyen Âdemi mekteptir. Âdemin fıtratı İslamdır ve İslam fıtrattır.

yazı resim

Dostlardan biri bir yazı yazmamı istedi. Kıramadım. Kıramadım ama dostumun teklifindeki omuzları çökerten alınları kırış kırış kırıştıran bu yükün nasıl büyük bir yük olduğunu, topluma sunulan taşlaşmış İslami değerlerle çatışacağımı, tarihi ve güncel olayları değerlendirdiğimizde, objektif davranmak için azami çaba sarf etmek, adaletin şiarlarından olduğu ve daha birçok nedenlerden dolayı bu sorumluluğu kaldıramayacağımı da söyleyemedim.
Neyse

Her başlangıç bir hedef uğruna kendini feda eder. Bu böyledir. İmam Huseyn(a.s) Kerbelada kendini ve Ehl-i Beytini, İslamın değiştirilmek istenen özünün, değişmeden baki kalması için feda ettiğinde, o tarih, İslam tarihinde zulme karşı takınılacak tavrın aynası olmayı da beraberinde getirecekti.

Ben Ebu Zeri anlamanın daha kolay anlaşılması için başlangıç ta İmam Alinin Muaviyeye karşı yaptığı Sıffin savaşından geçeceğini düşünenlerdenim.

Gerçi Sıffin savaşında Ebu zerin bedeni çoktan toprak olmuştu. Bu konunun Ebu-zerle ne alakası olabilir? Diye düşünenlerde çıkabilir. Gel gör ki, Sıffin savaşının ilk kıvılcımları Rebeze sürgününden çok önce can yakıcı bir kor gibi sinelere düşmüştü.

Ebu-zerin Kab-ul Ahbarın kafasına vurduğu deve kemiği, taşıdığı anlam ve verdiği mesaj itibarı ile Osmanın kafasınadır. Osman, Ebu-zeri Mervanın emriyle Şama sürgüne gönderilmesini, /Ebu-zerin hırçınlığı önce Muaviyeye bildirilmişti. Muaviyede kendisine gönderilmesinde sakınca görmedi. Bazı sahabeleri para ve sair şeylerle susturduğu gibi Ebu-zeri para ile satın alacağını düşünmüştü!?/ Alinin konuşan dilini kestiğini düşünerek almıştı. Değil ki, Ebu-zerin şahsına takınılacak tavır olarak düşünmek, bu yönde düşünmek saflık ve bir nevi Tevhidin Emri-bil maruf ilkesini anlamamaktı.

Ebu-zerin Bakara suresinden bir ayeti* slogan olarak kullandığı kuşkuludur!
Kuşkuludur derken, mezkûr ayeti sosyal adaletsizlik ilkesini anımsatma açısından ifade etmediği anlaşılmamalı. Öyle olsa dahi Ebu-zer Kur-anın sosyal adalet kıstasını bu ayette toplamayı bilmişti!
Nitekim Ömerin adalet konusundaki İslam dışı uygulamaları, kendi canına mal olmasına sebep oldu. Ömerin ölmeden önce tasarladığı ve Osmanın malum şura ile bir şekilde hilafete getirilişi, Ben-i Umeyye hanedanın yanıp tutuştuğu İslam öncesi Mekke Dar-un Nedbe yönetim sistemi hedefine çok yaklaştığını, böylece eskinin tekrarına ramak kaldığını gören Ben-i Umeyyenin yaşlı kurdu Ebu Sufyan, soluğunu Uhud Mezarlığında alır. Uhud savaşında vahşiye verilen görev icabı şehid edilen ve ciğerleri Ebu Sufyanın karısı Hind tarafından çıkarılarak çiğnenen, parmak uçlarından kendine gerdanlık yapan Hindin kocası Ebu Sufyan! Hamzaya hitaben;
Be kalk Hamza! Kaldır şu başını mezarından, Bedirdekilerin düştüğü şu durumu kalk ta gör. Artık çok az insanın sadece dilinde Muhammed'in adı kalacak! Muhammed'in gücü artık Ümeyye oğulları'nın eline geçti. Şam valisi benim oğlumdur, Hind'in oğlu Muaviye.
Ciğerin Hamza! Ciğerin Hamza! Biliyor musun amcaoğullarının artık hiçbirinin itibarının kalmadığını?
!
Ebu Sufyan bunları söylerken, İslam dünyasında peygamberin vefatıyla birlikte ilk siyasi kırılmaların olduğu, İslam Peygamberi Muhammed(s.a.a)den sonra tahrip edilen İslam ümmetinin dini değerleri, zedelenen toplumsal müminlik kimliği, yeniden teşekkül ve ihyası için çaba sarf Ali nerede ve ne yapıyordu?
!
Ali ne yapıyordu ya cevap aramandan önce, bu/Medine/ toplumun içinde İmanın parametresi olan sahabelerin varlığı hala tükenmiş değil ilk günkü gibi inançlarını ve İslam olan bağlılıklarını, büyük bir aşkla yaşıyor, yaşatmaya çalışıyorlardı. İşte bu kırılmaları gören ve büyük üzüntü duyan sahabelerden bir de, Evinde ekmek olmadığı halde kınından sıyrılmış kılıcıyla başkaldırmayan adama şaşarım diyen, veya ''Yoksulluk kapıdan girince iman pencereden çıkar'' diyen İslam peygamberinin hadisini halka anlatmaya çaba sarf eden, ekonomik refahın yükselmesi ile manevi yozlaşmaya başlamış, Gıffarlı Ebu-zerdi.

Dönem; Mervanın vezir, Osmanında halife olduğu bir dönem. Ebu-Zerin sürgün kararını veren, halifenin fetvasının geçerliliğini Ebu-Zer'e refakatlik yaparak iptal eden Ali ve evlatları dönemi!
Dönem; Ali ve evlatları, Ebu-zeri Rebezeye uğurlamaya gitmeleri, Osmanın verdiği fetvanın geçerliğinin olmadığını ve meşru halife görmediğini okuyamayan İslam ümmeti dönemi!?
Ebu-zerin; Alinin taraftarı olması peygambere olan sadakatinin ispatıydı. Ebu-zer Gadir-i Humun ne tür mesajlar taşıdığını çok iyi biliyordu. Şu halde Osmanın, peygamber adına yürüttüğü hükümetini ve iktidarının aldığı kararların meşruluğunu yitirdiğini söylemek istiyordu.
O/Ebu-zer/, bunları söylemek istediğinde, Ebu Sufyan hanedanı da, Aliye şu mesajı veriyordu. Senin temsil ettiğin İslamı, Ebu-zerin şahsında Rebezeye sürüyoruz!

Ebu-zer; hilafete karşı salt ekonomik etkenlerden dolayı isyan ettiğini düşünmek ve bu şekilde değerlendirmek, Ebu-zerin hareketini bir bütün olarak anlamamıza yardımcı olmaz. O, İslam davetini kabul ettiği günün ilk aşkıyla elde ettiği değerleri öylece olduğu gibi korumaya çalışan bir kimlikti.
Onun mevcut hükümete karşı çıkışı, Tevhidin ona yüklediği bir sorumluluk olarak iman etmesinden kaynaklandığını çok iyi biliyordu.

İslamın ilk döneminden sonra oluşturulmaya çalışılan ve yüzyıllarca süregelen, hem Osmancı hem Ebu-zerci sentezlerle, İslamı anlamaya çalışmak; Emevi saltanatının farklı siyasi bir oyunudur.
Kirlenmenin getirdiği çok ekollü İslam anlayışı, işin içinden çıkılmaz bir hal aldırmış ve esasında böyle bir İslam gülünç ve bir o kadarda rezildir! Bu tür ekollere İslami demek dahi İslam vurulacak en büyük darbe ve başlı başına bir sorundur.

Ebu-zeri; Sosyalist olarak değerlendirenler, Ebu-zere Osmandan ve Muaviyeden daha büyük bir zulüm yaptığını bilmeliler. Bu tür davrananların durumu, Sıffin savaşında karşı karşıya gelen Ali ile Muaviye hakkında; Ali haksız değildi, Muaviyede Batıl değildi demek gibi ikilemli düşünenlerdir.

Ebu-zerin Osmana karşı duruşundaki asıl gaye, peygamberin Ben-i Umeyye evlatları 40. yılda Allahın kullarını köle edinir, Kitabında kusur bulur ve malını helal kabul eder Mealindeki hadisin, Osmanın saltanatında aleni bir hale dönüştüğünü, Ehl-i Beytle birlikte bilip, görenlerden olmasıdır.

Sanıldığı gibi Ebu-zer büyük bir devrimci değildi. O, sadece evrimleşme safhasında olan İslamın, toplumsal sosyal adalet mekanizmasının emin ve ehil ellerde olmasının zorunlu olduğunu, İslam öğretilerinden öğrendiği, her Müslümanın bilincinde olması gereken metotla, vurgulamaya ve yaşamaya çalışmış bir sahabeydi.

İslam; devrimci bir din olarak devrimin daha olgunlaşması için evrimleşmesi gerekiri ısrarla işlemiş. Nitekim Ali (a.s) yaşantısı ile Osmanın tavırlarının farklılığı, bu farklılığın kaynağı ve tezat teşkil etmesindeki etkenin nasıllığı, böylece birisinde sorun olduğu, topluma yansıtmada ki ısrarcılığıdır.

Ali yıllık kazandığı elinin emeğini aynı gün fakirlere bölüştürüp evine dönerken, Ebu-zer Bakara suresindeki ayetin tefsirini, Alinin pratiğindeki ilkelere dikkat çekmek için işliyordu!?

Ve tabidir ki, Osman ve çevresindeki Umeyye evlatları, bu durumdan rahatsız oluyordu. Bu hanedanın asıl hedefi, İslam yönetimini ele geçirmek, bunun için gerekli olan operasyonları, aşama aşama, evre evre saltanata giden yola hizmet ettirme gayretleri süreci

Ve hilafet sistemi bir nevi umeyye aristokratlarının toplanma merkezi oldu. İslam tarihinde her zaman sorun olan hilafet sistemi, ciddi olarak eleştiren İslami tek ekol Şii ekolüdür. Şii ekolü bu açıdan kusursuz denecek kadar doğrular barındırır.
Böyle olmakla birlikte, İslam mezheplere indirgenmeyi asla kabul etmeyen Âdemi mekteptir. Âdemin fıtratı İslamdır ve İslam fıtrattır. Şu halde birden fazla İslami ekolün oluşu var olması gereken gerçek Âdemi kimliği manipüle etmektir.

Dönelim Ebu-zere: Ebu-zeri salt sosyal adaletçi olarak değerlendirmek diyalektik materyalizmin düştüğü ikilemdir! Yani Ebu-zeri insanların özel mülkiyetine karşı olumsuz tavrı olan bir kişilik olarak okumak yanılgısıdır. Bu yanılgının başka bir boyutu da, mülkiyetin bütünsel kamulaşması gerektiği çıkışlarıdır.

Sanıldığı gibi I. halife Ebu Bekir sonraki halife Ömer dönemlerin de sosyal adalet mekanizması nebevi metodun kaymamış kuralları ile işlemiyordu. Bilakis kapital tek-elleşmeye doğru olanca hızı ile ilerlemişti.
Zenginleşmenin özel kişilerce kontrol altına alınmasına zenim oluşturma süreci olduğu için daha kendini toplumda net olarak göstermiş değildi.
Mesela Ebu Bekir ve Ömer döneminde Şamda saltanatını güçlendirmesi için Muaviyeye özel imtiyazlar verilmiş. Muaviye İslami kıstaslara riayet etmeden geleceğe yönelik iktidarının temellerini sağlamlaştırmakla meşguldü. Bunlar adaletin timsali olarak gösterilen Ömer döneminde oluyordu. Ömer, Fey ve ganimetlerin Beytul-Mal/hazine/ın dağıtılmasında Arap olanlarla, olmayanlar arasında fark gözetiyordu. Ömerin bu farklı adalet anlayışı ve anlayışındaki ısrarcı tutumu, onun canına mal oldu. Oysa adalet İslamın vazgeçilmez bir kıstasıydı. Buna rağmen Ömere atfedilen adaletin timsali künyesi umeyye hanedanınca yaygınlaştırıldığını tarih bize unutturdu!
Kısaca; Ebu-zerin itirazının özünde ferdi sosyal adaletsizlikten ziyade iktidarın toplumsal adalet anlayışına olan itirazı ve bunun tesisindeki nihai mecinin adil olmadığı çağrışımı vardı.

Peki, İslamda sosyal adalet konusu olunca, neden sahabeler arasında Ebu-zer yâd edilir? İslam dinin kabul eden ilk sahabelerden olan ve adaleti şiar edinen Ebu-zerin gündeme gelmesi ve ya getirilmesinde, birçok neden ve etkenler var.

1- İzmsel Sosyal adaletin eksikliğini İslam değerleri ile giderme gayretleri.
2- İmam Alinin geçek mahiyetinin gölgede kalması isteği
3- İslamın temel kıstaslarından olan adalet kavramının kendine has çekim alanı etkisi
4- İslami adalet kavramı ile mevcut sitemlerin tıkanmış ekonomisine yön verme istekleri!
5- Metropollere yığılmış kırsal kesimin ezilmişliği ve yönlendirmeli İslam akımları ile deşarj edilme politikası.
6- İslamcı aydınların hilafet ekolündeki adaletsizliği görüp direk eleştirecek cesaretten yoksun olduklarından.
7- Dolaylı olarak hilafet ekolüne olan eleştirilerini, Ebu-zer üzerinden göndermede bulunarak ifa etme.
8- İzmi düzenlerin din adamlarınca, Ebu-zeri hilafet ekolüyle uyumlu hale getirebilmek için zorlama yorumlarla Ebu-zeri manipüle etme gayretleri.
9- 20. Yüzyıl İslam devrimi ile ana akımı tali akımlara dönüştürme gayretleri
10- Ve Ebu-zerin sinesinde İslamla şereflenmeden önceki fıtri değerlerin, !?

Ve

Pekâlâ, Metropollerin Rebeze arayışına sebep olan neden neydi? Hala Muaviye saltanatı ile gerçek İslamı temsil ettiklerini ısrarla vurgulayan İslamcıların görmek istemedikleri sorunlardan biri de, Ömerin adalet anlayışı altında sürdürmek istedikleri saltanat İslamıdır! Ve biz bu İslama Emevi İslamı diyoruz. Bu İslamın gücü, Ebu Sufyanların hizmetine sunan zihniyet, hilafet ekolü İslam almayışıdır.

Seyyit Kutup burada çıkmaza düşmüştür. O, İslamda sosyal adalet kavramını incelerken sınıfta kalmasına yol açan temel çıkışı, adalet kavramının kalkış adresini iyi tespit edemeyişindendir.
Türk İslamcıların ısrarla Seyyit Kutupta takılı kalmak istemeleri yazgılarının kör tesadüfü değildir! İslamcı medyanın sermaye kaynakları da bu anlayış üstüne bina edilmiştir. Türk İslamcıların İslami ekolü İstanbulda evrimleşir, bu evrimleşmenin derinliklerinde Osmanlı saltanat İslamı ve geriye doğru seyrinde Emevi İslamı vardır. Ebu-zerin ve bizim asla kabul etmeyip, barışmayacağımız islamda bu İslamdır.

NOT:
Bu makale yazılırken, taraf olmadan, İslami ekollerin çeşitli değerleri kaile alınmadan, irdelediği konularda objektif olmaya azami çaba göstermiştir.
*Bakara/219

Muhammed CAN

Başa Dön