Her şeye yeni başlamış değiliz, ancak yeniden başlamak için geç kalmışta değiliz. Türkiye inişli-çıkışlı sağlı-sollu siyasi yelpazeler sergilerken, bazen tarihte ender sayılan fırsatlar da yakalıyor.
İsrail açısından Türkiyenin Gazzedeki insanlık suçuna karşı sesini yükseltmesi affedilir türden değil. Zaten Siyonizme göre İsrailin mutlak değeri olan siyonizme karşı durabilecek ya da durmayı düşünen olası bir olgu mutlaka yok edilmeli!
Türkiyenin Ortadoğuda ve özellikle Filistin sorunu ve bağımsızlığı ile etkili bir aktör olmaya tahammülsüzlüğü bu konuda girişimlerde bulunması, İsrailin duyduğu rahatsızlık ile kendisini çok net yansıtıyor olmalı ki; hemen tehdit ve şantajlar serisinden kendine has olanı devreye konuluyor.
Türkiye; 1996da özellikle İslam dünyasının tepkilerine rağmen askeri ortaklık anlaşması imzalayan, bundan önce de Arap dünyasının tepkilerini önemsemeyerek 1949da, İsraili tanıyan ilk Müslüman devlet olma ayıbını taşımaktan bugüne dek kurtulmuş değil.
Bunlara rağmen; 2007de İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejadın İstanbul ziyaretinde de İsrail aynı küstahlığı gösterme cesaretinde bulunmuş, Türkiyenin içişlerine müdahale etme küstahlığını her zaman olduğu gibi göstermişti.
Oysa İran ve Türkiye Kasr-ı Şirin anlaşmasından bugüne dek sorunsuz komşuluk örneğini sergileyen ender ülkelerden biri idi. Böyle bir ülkenin Cumhurbaşkanını ağırlamaktan normal daha ne olabilirdi?
Bu sorumluluk bilinci son dönemlerde kendisini daha bir hissettiriyor olmalı ki; İsraile ciddi endişeler taşıtıyor. Her iki ülke (İran-Türkiye) arasındaki yakınlaşma siyasi ve ekonomik bağlarla güçlendikçe İsrailin tahammülsüzlüğünün de bir o kadar arttığını görmek ve söylemek mümkün. Türkiyenin tavrını net ortaya koyamayıp, Batıdan açıkça uzaklaşamamasına rağmen, Batıya olan güvenindeki sarsılmanın izlerini görmek de farklı bir yansıma olarak bir köşede dursun.
Olmertli Siyonist İsrail hükümeti; Ankaranın, Tahran ve Şamla barış içinde ilişkilerini sürdürmesini kendisine karşı yapılmış gibi görmesinin arkasındaki kaygının nedeninin ve ne denli sağlıklı olduğunun tartışılması gerekir. Ancak şu kadarını söylemeliz ki; Türkiye İsrailin (hinterland) arka bahçesi değildir.
İsrail-Suriye sözde barış görüşmelerine arabulucu olan Türkiyenin kendi kalesine attığı gol, ille de Gazze halkının ödediği acımasız bedelden çıkartılması da gerekmezdi!
İkinci Filistin intifadası sırasında, AKP Hükümetinin Filistin halkından yana olan tavrından ötürü, Siyonist İsrail Türkiyedeki büyük elçisini geri çağırarak tepkisini net olarak belirtmişti. Pekâlâ; buna misilleme olarak bugün Gazzedeki vahşetten dolayı Erdoğan da Tel-Avivdeki elçiliğini geri çağırarak misillemede bulunabilir.
Türkiye: İsrail savaş uçaklarının eğitiminde kullanılan anlaşmaları ve sair askeri anlaşmaları iptal ederek Ortadoğuda büyük bir çıkış yapabilme cesaretini göstermeli.
Türkiyenin; hava sahasını ihlal ederek, komşu Suriyenin bazı tesislerine terörde bulunan İsrailin, kendisi açısından da güvenli olmayan bir rejim olduğunu görmesinin zamanı gelmiştir.
Erdoğanın; son Siyonist terör başladığından bu yana, Gazze ve halkının mazlumiyetini dillendirerek, İsrail terör eylemlerini durdurmaya çalışıyor olması. Bunun için Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Suriyeye sonuçlanmamış araştırma dosyalarından oluşan diplomasisi, İsrailin devlet teröründen hangi biçimde, nasıl alıkoyacak?
Yıllar boyunca İran, Irak, Suriye ve özellikle Türkiyeye karşı kullanılan PKK kartının İsrail tarafından kullanıldığını görememek, Siyasi eblehlikten başka bir şey olmadığını bilmenin zamanı gelmedi mi? İsrail kendi halkının mutlak refahı ve saadeti için her türlü terörü mübah görmenin verdiği sarhoşlukla, söz konusu ülkelerde yüz binlerce insan öldürdü/öldürttü.
Bütün olasılıklara bakıp, geleceği de hesaba kattığımızda; Türkiyenin demokrasi havariliği adına İsraile insan hakları konusunda ders verme zamanının geldiğini söylemek ve bunun başlangıcı olarak
Dünya Gazzede yapılan teröre umursamasız bir tavır takınırken, Türkiye bölgede gelişen dengelerde yerini almak zorunluluğunu görmelidir.
Siyonist İsrail silahlı kuvvetlerinin, Dökme Kurşun adlı devlet terörünü lanetlemek adına, Türkiye halkı bu zulme karşı saf tuttu. İstanbuldaki İsrail konsolosluğunun önünde on binlerce insan toplandı; yüz binler meydanlarda gösteri yürüyüşü yaptı. İstanbul Ankara, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adana ve sair şehirlerde Kahrolsun İsrail, Kahrolsun Amerika Sloganları ile yürüyüşler vardı.
AKP Hükümeti, bu halkın oyları ile iktidarını kazandığı ve halkın isteklerine göre siyasi tutum sergileme olgunluğunu gösterebilecek(mi) başbakan olarak Recep Tayyipte, İsrailin kendisini yıkıma sürüklemesine sebep olacak olan insanlık dışı davranışlar gösterdiğini keşfetmiş ki; Zamanı gelince, Allahın masumların haklarına tecavüz edenleri cezalandıracağını söylemesi takdir gören bir söylemdir. Bundan daha önemlisi üstüne düşen görevi yerine getirmesidir. Bunun en güzel örneği de İsrail ile ilişkilerin ilelebet son bulması ve askeri anlaşmaların iptalidir.
Gazzede yaşananlar insanlık ayıbı, tarih trajedisi ve medeniyetten, medeniyetler arası diyaloglardan söz edenlerin ayıbıdır.
İsrail sadece Filistinlilere karşı değil, insanlığa karşı suç işliyor. Gazze: insanlık camiasının fıtratlardaki aynası olmuştur. İnsanlık bu aynada kendi gerçek kişiliğini görecektir.
Hamas 2006 Filistin seçimlerinde birinci parti olarak çıktığında, Türkiye Hamas lideri Halid Meşale ev sahipliği yaparak demokrasi sınavında kendisini ispatlamıştı. Aynı değerlere hala inandığını savunan Türkiye, bugün de gereğini yerine getirmenin çabasını vermekle sorumlu olduğunu elbette bilmiyor değil.
Nitekim; Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de: İsrailin yaptığı, vahşetten başka bir şey değildir. diyerek insani olgunluğunun yanı sıra, kabul edilemez İsrail devlet terörünün vahşetini de ifade etmiştir.
Türkiyenin AB üyeliği arkasında yıllar yılı koşan düşkün ülke pozisyonundan çıkmanın kaçırılamaz tarihi fırsatını yakalamıştır.
Türkiye; Doğu ve Batı arasında köprü görevi üstlenen edilgen coğrafya olmaktan çıkmanın bedelini ödemekle birlikte, haklı gururu taşımanın da zorunda olduğunu bilmeli artık. İran, Hizbullah ve Hamas üçlüsünün bölgenin dengesini yeniden belirlediği, Irak ve Suriyenin tavırlarının yabana atılmaması gerektiği, bundan öte bölge halklarının alttan üste doğru dayatmakta olduğu kalıcı değerleri ile kendi menfaat ve çıkarlarını hesaba katarak, yeniden şekillenmelerin zorunlu olduğu bölgede etkili ve dengeli bir geleceğin arzusunda olan bir ülke olarak, üstüne düşeni yerine getirmek için en güzel zamanı ve tarihi bir fırsat olan anı tereddütsüz değerlendirmeli.
Tabiidir ki ucuz seçim politikası gütmek isteyen, (), düşünce mensubu politikacıların varlığı, Türkiyenin önünde duran belki de yüzyılların şekillenmesindeki fırsatları art niyetli kimi vatan kahramanları; Vatan, Millet, Sakarya sloganını terennüm ederek karşı duracak. Şu halde; İsrail ile ilişkilerin kesilmesinde diklenmeden, dik duruşta burada sergilenmeli değil mi?
Frankfurt/08.01.2009
Akp ve Türkiye; Diklenmeden Dik Duruşu Sergileyebilecek mi?
Her şeye yeni başlamış değiliz, ancak yeniden başlamak için geç kalmışta değiliz.