Işığın bu saatinde uyumak şairane bir davranış olmaz. O yüzden göz kapaklarımdan öpüyorum kendimi. Tutku patlamalarını ayak altına alıp, ruhani imgelerimi dilime saplıyorum. Paragrafımı üç-beş cümle kadar rafa kaldırıyorum. Ne mi olacak ?! Şans bizden yana yavrum devam ediyoruz.
Acı, hasret, ölüm ve diğer trajik sonlar. Biraz da tanrısal nitelikler serpiştirilmiş, aşk kımıldanışları.
Bir hayat yapmaya yeterli diye düşünüyorum. Ekmek, emek, şeref kavgasına yumruğumu kaldırıp selam verip geçiyorum. Ne sen dostum, ne de ben acı çeken kimseler değiliz. Henüz o raddeye ulaşamadan sıfırı çektik.
Trajikomik olanlarız bizler. Ne ağlayan bebekler ve de aç kalacaklarından korkarak çocuklarının, sevişmeye takati olmayan üçüncü dünya ülkesinin zenci alın terleriyiz. Büyük kara kaplı ansiklopedideki Amerika'nın tarihindeki siyahi köleler değiliz. Hala kıtlık görmedik, olmayacak şeylere dertlenip, kendimizi bu çarkın içinde karmaya hevesli daimi gençleriz sadece.
Kendi ruhani durumumuzu yüceltip, ya bir aziz olmadı bir çocuk saflığına indirgemeye çalışan modern günahlardan nasibini almış aslında kutsal yeşilin peşinden koşan yegane son aptallarız. Hayır kendimizi eleştirdiğimiz için, entellektüel değiliz. Yanlış anlaşılmasın ağalar, hepimiz yiğidin harman olduğu yerden, çarıklarımızdaki lastik kokusunu traktörün egzozundan çıkan dumanla bağdaştıran birer kardeşiz.
İsim koymak, kavram geliştirmek biraz boş bir mesele. Her şey zaten oluruna giderken, oturup seyretmekten başka takati yok bizlerin.
Evet, ışığın bu saatinde apolitik ben, tumturaklı kelimelerimi alıp gidiyorum dostlar. Hayat sizinle olsun, şimdilik.
Kusmanın Anatomisi
Sen de, ben de, o da hiçbirimizin umurunda değiliz. Şans bir kereliğine dudaklarını bizim için araladı. Ama ben çürük dişini gördüm, sense dudaklarından ayıramadın gözlerini. Kıssadan hisselik bir mevzu henüz yok. Küstahlık var çokça. Topukluyorum.