Kimsesizler Mezarlığı 2. Sezon Bölüm 19

19.BÖLÜM: ÇİLİNGİR SOFRASI

yazı resimYZ

Çilingir soframıza hoş geldiniz gençler.

Hayalet ardını döndü.
Omzuna elini koyan adamın gülümseyen gözleriyle karşılaştı. Hiç bu kadar capcanlı görünen, nur gibi parlayan bir hayalet görmemişti. Bembeyaz ve tertemiz bir takım elbisesi, bir o kadar beyaz ayakkabıları, baba bıyığı ve karmaşık ama düzenli saçları, çok şey görmüş olduğu belli olan gözleri
Bu adam

Evlât dedi tekrar. Bir sakin ol, bir dur bakalım mezarlığı yıktın geçirdin, isyanınla, acınla bir dur hele dedi.

Hayalet sarıldı, aniden ve kavuşurcasına sarıldı. Hiç düşünmeden, hiç garip kaçar mı diye hesap etmeden, sadece o elin verdiği hisle dolup taşmak için
Adam da sarıldı, saçını okşadı merhametle. Haydaaa, evlat sana ne oldu anlat bir bakayım dedi. Sesi tok, kudretli bir sesti. Bağırsa titretecek bir adamın bunu yapmak yerine şefkatle konuşması insanın iliklerinde yankılanır. Sevgi çok gür yetişir böyle sesi olan birinin sevdasında. Hayalet de buna sarılmıştı tam olarak.

Ben çok yalnızım, kimsesizim, gidecek bir yerim yok ve çok kötü bir şey yaptım dedi. Adam kendisine sarılan evlâdının başını kendine daha bir yasladı.

Sen kendini yalnızlaştırmışsın evlât, kimse yalnız değildir o kadar dedi.
Hayalet adamı rahat bıraktı sonunda, tekrar tekrar baktı ruhaniyetine. Hayaletin gözünden dünya insanlarınkine göre daha gri, daha geçip gitmiş daha renksiz görünüyordu kendi olması gerektiği alem olmadığı için normal olarak. Daha öncede projeksiyonu parlak, kendisinden çok daha parlak hayaletler gördüğü olmuştu. Ama böylesi hiç olmamıştı.
Canlı hissettirmişti bu yüzden bu babacan yaklaşan adam.

Otur bir soluklan hele, anlat bakalım bu neymiş bu kadar dedi adam ve ellerini ardında birleştirip dinlerken volta atmaya başladı. Arada kâh başını sağa sola sallayıp hata işte, olur mu öyle şey diyip gülümsüyordu, kâh üzülüp elinden başka bir şey gelmedi tabi diyordu.

Hayalet de hikâyesini anlattı. Nasıl öldürüldüğünü, sonrasında nasıl dünyada kısılıp huzurdan bertaraf edilmişler gibi sıkıştığını, nasıl intikam aldığını, sonrasında küçük kızın yaptıklarını bir, bir anlattı. Bu arada karşılıklı bol bol sigara içtiler. Adam ın soruları ile konu daha derinleştikçe işin içine rakı karıştı ister istemez. Çilingir sofrası çıktı ortaya. Cümleler daha içli olmaya, cümleleri kuran zihin o içe girdikçe dışarıya hep daha acılı, hep daha kederli ve yıkık kelimeler çıkartmaya başladı.

Hepsinin sonunda şişe bitti, pakette sigara bitti, hikâye anlatıldı ama dilde tüy bitti. Hayalet her anlattığını yaşayıp yaşatarak anlattı, aradığı huzuru bulamamanın çaresizliğini anlattı. Ağaçlardan yapraklar düştü, kuşlar yuvalarına küstü. Hikâye bitti. Sen çok garip kalmışsın hayalet, çok çok garip kalmışsın dedi adamın nuru bardağın dibini fondipledikten sonra.
Her şeyi denemişsin, sevmeyi denememişsin. Yıkılmışsın yıkıldım diye zırlamışsın. Yıkıla yıkıla yaşamayı şikayet etmekten ibaret hale getirmişsin. Bana sevdiğin birisini söyle bakayım var mı yaramaz ? dedi. Masadaki şişe yenilenmişti, bardaklar mezeler hiç yenip içilmemiş gibi hazırlanmıştı. Hayalet sadece tek bir an da olan bu değişikliği gözlerini fal taşı gibi açarak fark etti. Sonrasında karşısındakinin zaten sıradan biri, sıradan birisinin hayaleti olmadığını fark etti. Kendi sıradanlığından dolayı
Sevdim baba öyle deme, hikâyesini anlattıklarımı sevdim. Hikâyemi dinleyenleri sevdim. Benimle aynı kaderi paylaşan kurbanları sevdim, ne yapsaydım kimi sevseydim katilimi mi sevseydim?

Adam gülümsedi, ağız dolusu bir yudum içki içip peynir attı ağzına. Gülümseyip duruyordu. Sen kimseyi sevmemişsin. Görüyorum evlat bana masal anlatma. dedi. Hayalet sarsıldı. Bu kadar sevgisizlik ancak itham olabilirdi onun için. Kabul etmek istemediği kadar karşı çıkmak da istemiyordu saygısından. Anlattığın hikâyeler o hikâyelerin kahramanlarını ya da gariplerini sevdiğinden değil, o hikayeyi anlatırken senin kendi isyanlarından bahsetmeni sağlasın diye anlattığın şeyler, bunun için anlattın. Onlara yaptığın iyilikler kendine yaptığın şeylerdi. Kendi kendinin vicdanına oynamışsın sen diyip tatlı tatsız arası bir kahkaha attı. Bir sigara yaktı, yak sende yak yak dedi. Biz hayatımız boyunca sevgiyi anlattık, sevgiliye sevgi, sevgiliyi yaratana sevgi, isyan da ettik ama ettiğimiz isyan ondan habersiz yaprak düşmeyene sitemdi. Yaptıysak müsaade vardı. Ama isyanın sonunun günahkâr olmak olduğunu da anlattık.

Hayalet bir yumruğunu diğer elinin avucuyla sarıp yüzüne götürdü ve utana sıkıla sordu. O var değil mi? Adam gülümsedi. Sevgi var Hayalet göz devirdi. Kaçmakla çare yok evlat, ne tarafa kaçarsan kaç yuvarlak dünya, mutlak kaçmaya başladığın yere geri dönersin. diyip bardağı dipledi. Derin ve kulakla duyulabilecek kadar sesli bir şekilde nefes verdi.

Arayan Mevlasını da bulur, belasını da demişler. Sen kaçmayacaksın, kendinden de kaçmayacaksın, sevmekten de kaçmayacaksın. Hikâyesini anlattığın gariplerden de kaçmayacaksın, dürüst olmaktan da kaçmayacaksın, o küçük veletten de kaçmayacaksın.

Hayalet başını önüne eğdi. Saçların tepesi biraz seyrelmişti, gri renksiz kafa derisi belli belirsiz görünüyordu. Parmaklarını o saçların arasında gezdirdi ve sordu neden ben?

Neden diye sorduğum pek çok sorunun cevabını yaşarken, pek çoğunu da öldükten sonra aldım. Her sorunun cevabını huzura erdiğinde alırsın. Sen daha almadıysan daha işin var demektir. Sana yapacaklarını söyledim.
Kadehler hızla dolup boşalıyordu. 2. Şişe bitince, adam baygın ve yorgun gözlerle hayalete baktı. İşin zor evlat, sevmeden olmaz. dedi ve kalktı. Zor atılan adımlarla ilerlemeye başladı geldiği yere doğru. Hayalet ardından yetişti. Peki ya hiçbir şey yapmasam?

Adam arkasını döndü, babacan bir bakış ve gülümseme ile Yanarsın evlat, yanarsın ki ne yanmak. Unutma, yakarsa dünyayı garipler yakar

Başa Dön