İçim ürperiyor bu sesi duyduğumda. Hiç bilmediğim diyarlara gidiyorum sanki. Daha önce hiç gitmediğim, ama hiç de duymadığım dünyalara. Korkuyorum bu bilinmezliklerden. Bilinmezdeki hayallerimden, çok uzaklardaki umutlarımdan, titreyerek uyandığım rüyalarımdan, uçsuz bucaksız denizlerden, yıldızları boncuk yapan karanlıklardan…
Bir köpek uluyor, durmadan… Gecenin durgunluğunu yırtıyor. İçimi parçalıyor oysaki. Sessiz dünyamı acı çığlığıyla boğuyor. Sonra bir tik tak tik tak. Beynimi kemiriyor. Korkunç sona doğru geri sayımını yapıyor, telaşla. Sürekli kovalıyor en büyük amaç için, durmadan. Karşımda duran kız, elinde şemsiyesi ile hala şapkalara bakıyor dükkânın önünde, yıllardır, sabırla... Bir sürü kitap, kütüphanede. Okunmayı bekliyorlar yıllardır… Bir umuttur, besliyorlar besliyorlar da tozlu, sarı sayfalarında…
Sessizlik… Yırtılmayı bekleyen gece… Gerçekleşmeyi ya da yıkılmayı bekleyen hayaller… Sönmeyi bekleyen umutlar… Bitmeyen yolculuk oysaki belirsizlik… Her gün, her dakika yeni bir umut bağlar yelkovan ucuna, bazen turunu tamamlar, bazense düşürüverir yarıda ve bilinmeyenin boşluğuna bırakır bir bir… Bazen üzer, bazen unutturur, bazen güldürür. Sonra hayat olur adı, yaşattıklarının.
Hayat işte, karanlıktan sonra aydınlığa varacak, bilinmezliklerdeki bilineni hep arayacak, hayallerden asla vazgeçmeyecek, yine bekleyecek ve yine bekletecek. Hayat işte…
Funda,
22.08.2011
]