Hatırladım
Dün ile ilgili yazılar yazmaktan sıkıldım. Geleceğe övgüler dizmekten de. Şu herkesin pek bir bildiği “anı yaşa” denklemlerinden de. Olmuyor ki hiç biri. Zaman dediğimiz lanet, biz kah geçmişi kah geleceği kah bugünü düşünürken usulca geçiveriyor. İnsanın çoğu kez kendi kendine “nassı biliyosan öyle yap, hemşerim!” diyesi geliyor. Neresini tutsan orası eğrilip bükülüyor.
Genel geçer yaklaşımların uzak-yakın tüm çağrışımlarında birkaç saniye durduğum, zaman zaman haddinden fazla ehemmiyet verdiğim, zaman zaman haddinden fazla boş verdiğim oldu. İyi de ne oldu?
Geldim bir yerlere…
Binlercesiyle aynı hücreye…
Geçenlerde gördüğüm bir gençlik dizisinden hareketle beynimin kıvrımları sancılanmaya başlamasa elime kağıt kalemi alacağım yoktu. Yoktu da bu birkaç dönemdir yapılacaklar liste sıralamasına girmeksizin depoladığım bilgiler birbirini itekleyip artık bilinç altımda oturmaya isyan edince, geçtim huzura.
Olacağı buydu. Oldu da
Bir metro gezintisi uysallığında, işe gitme amacında, kıştan ölü beter bir soğuktan korunma telaşında ayak üstü iki durak arası genç kız cıvıltıları kulağımda… Etrafta hoşgörüsüz bir görüntü hakim, herkes biraz rahatsız. Gürültüden mi, şen kahkahalardan mı yoksa ilk gençlik coşkusundan mı dersiniz? Bilmem siz ne dersiniz? Pek çokları kameraları görünce “ görgü kuralları” ve toplum içi yaşamların sorumluluklarından dem vuracağından- çoğu külliyen yalan olacağından- gerçekliğin ağır soluk ve acımasız yüzü gibi çıktım huzura. Rahatsızız gençliğin şen kahkahalarından, çağrıştırdığı ateşin delikanlılığından, umursamazlığından. Unuttuğumuz bir tada bir anda aş ermek gibi hevesli ve bize bunları hatırlatanlara düşman.
…
Olacağı buydu . Oldu da
Bir dizinin herhangi bir yerinde bir cengaver kız, kim yaptı diye sorunca Müdüresi, birden dayılanıp ben yaptıma çıkardı adını. Sıradan bir zaplama yarışında kanalları sınarken ben, aklıma ilk gençliğimin idealist ve fütursuz, gürültülü kimliklerini getirdi. Öyleydik değil mi hepimiz bir zamanlar? Ya ben -bu yazıyı yazan kadın- lanet olası geçmiş zaman öykünmelerine boyanmış bir kadın olmaktan- memnun muyum sanıyorsun lan?
…
Moda kavramları kullanmayı pek sevdiğim söylenemez ama insanın bazı şeyler dilini zehirliyor ha biraz daha tutsa …
….
Sandığın kadar değil tam ortasındayım. İki arada bir derede bir yaşanmışlığın, bir geçişin tam ortasındayım. Köprünün üstünde durup kah geriye kah ileriye kah havaya bakan avanak it sürüsünden biriyim işte. Zorlama fazla – yaşın küçükçeyse 3-5 ekle, saçların kırlaştıysa 3-5 eksilt. Oradayım işte. Neysem neyim. Evli miyim, bekar mıyım- başkasının kütüğüne kütüğümü çattım mı? Çatmadım mı? Ne biliyim ben ? Hem sana ne bundan?
…
İki ara bir dere geçişte olduğumdan daha çok dikkatimi çekiyor bu tür şeyler, elbette ki.. Sebebinin yaşım olduğunu anlayacak bir kavram yığınım var geride. Elbette biliyorum bunları. Kafamdaki ziller kucaklaşıp kucaklaşıp üstüme düşüyor. Bu gürültü arasında eski alkole boyalı günlerin, aşka dayalı gecelerin, hepsinin, ötesine geçiveriyorum. Gömleğin yakalarına bir kat ütü daha yapıyorum. Hazır yemek çıkaran gıda sektörünün alnından öpüyorum. Kabızlığa çare prebiyotiklerin yanaklarından. Makyajımı silip, göz altı kremlerimi sürüştürüyorum çabucak. Alınacaklar satılacaklar, verecekler, alacaklar. Derin derin daha derin inişler çıkışlar. Uzun yürüyüşler. İnce eteklikler, nerede pililer?
Okul önü müydü, üniversite sarhoşluğu muydu? Geceye yenilen gözlerimi karartan neydi?
Hangisini yapacaktım bugün bütün bu işlerden? Anı mı yaşayacaktım? Diyet mi yapacaktım? Selilüt kremlerimi sabahtan mı sürecektim? Ne edip edecektim? Artık ben de mi sigarayı bırakacaktım?
Hangisini yapacaktım bugün bütün bu işlerden?
Anların da geçmişin de geleceğin de senin de sensizliğin de çok bilmişliğin de canını cehenneme tıkacaktım. Anamı da alıp gidecektim! Hatırladım!