Hafta Sonu Niye Yazmıyorsun?

Yaşamın yazılmadan hissedilmeden sunulan CANLI YAYINI gibi.

yazı resimYZ

"Ne yazayım..." diyorum kendi kendime.
"Ah mahşer günü yaklaştı mı?" desem
Arslanı kediye boğduruyorlar mı desem? ne desem?
Öylesine tuhaf günlerden geçiyor ki dünya. Yazacaklarımla yaşananlar arasındaki fark, makas gitgide daralıyor.
Haklı ile haksızın. İt ile uğursuzun, sahtekar ile namuslunun
sorgulanabilme olasılığı kocaman bir soru.
Oysa, yazmak bir birikim meselesi.
Önce yaşayacaksın, deneyimleyerek, hissederek delikanlıca anlatacaksın hikayeni.
Birikmeden, biriken o kadar çok şey var ki.
Yarım yamalak yaşanan ne olduğu belirsiz bir sürü acı var ki.
Daha içinde yeşermeden, deneyimlemeden içinde çürüyüp gidiyor.
O halde susmayı tercih etmeli insan.
Son sürat geçen bir trenin ardından her hangi bir vagona takılmadan
geçip giden şeye anlamsız bir şekilde
bakmalı insan.

"DERİNİN İÇİNDE DERİM VAR, DERİM DERİNİMDEN BİR HABERSİZ"

İnsanı çay kaşığı altında boğuyorlar adamım. Ya da küçük bir taş parçasını kocaman bir kaya altındaymış gibi hissediyorsun.
"Dönem filmleri bile çekilmez bu zamanlarda"
Cümleler büyük laflar söylemeden Şehit oluyorlar.
Oysaki yaşam insan gibi doğar, çocuk olur, büyür ve ölür.
Edebi sonsuzluğa bir tek Yaradan ve fani bir yalnızlık kalır.
Tersine özne bir zaman'dan geçiyoruz.
Elbette haklıyı biliyor tüm vicdanlar. Elbette doğruluğun dürüstlüğün
merkezi hiç değişmez.
Tek sıkıntı yaşamla, yaşananlar arasındaki büyük kavga'da
Yaşam, yaşananların önüne geçtiğinde yutkunup duruyorsun işte.
Yaşamadan yaşanan bir türbülans içinde dünya.
Kaotik bir ezberde.
Tanrı olmaya soyunanlar yaşananın ve yaşanacak olanın genetiği ile oynuyorlar.
Ve insanın elinde yaşama dair anlatacak tek bir çöp bırakmıyorlar.
Somut şeylerden eline bir tek yutkunacağın soyut bir çöp birikintisi kalıyor.
Ve insanların elinde var olan sosyal medya dedikoduları. Tribüne oynamalar. Aşna fişnalar, Nerede ne yedikler. Geliyorum, gidiyorlar...
Türlü, türlü vıcık vıcık yavşaklıklar.
Ve tüm bunların içerisinde tek seçemediğimiz anlayamadığımız
"İNSAN UCUBESİ" bir birikinti.

Etki mi? Tepki mi? belli değil. Ne idiği belirsiz bir uğultu.
Cılkı çıkmış kedi resimleri, Renkleri ilk defa görmüş insanların çiçek böcek resimleri.
İlişki durumları.
Haklı haksız bilgi bombardımanları.
Küçük ve beyinsiz "Bende buradayım" yaklaşımları.

BOL BOL REKLAM VE ALKIŞ....
İçinden çekip çıkarabildiğin ürkek ve korkak insanımsı şeyler...
Yok aşağılamıyorum bu MARMELATI.
Sadece içindeki meyveleri çözemiyorum.
Tatlı mı, ekşi mi, acı mı? bilemiyorum.
İnsan yok!
Bir çöp birikintisi var.
Bu çöp birikintisinin yazılı mı da benim bildiğim insanlığa ait bir şey değil.
Bir Türbülans, bir kum fırtınası, bir hortum gibi bir şey.
İçine giren her şeyi alıp önce karıştırıyor, sonra yerle yeksan edip
yere çalıyor.
Tükürdüğü şey ise bambaşka bir şey.
Bu metalik şey hakkında hiç bir şey yazılamaz.
Yazılacak tek şey. Ne olmadığına dair olabilir.
İnsana benzer ama; tanımlanamayan anlık bir şey.
Yaşamın yazılmadan hissedilmeden sunulan CANLI YAYINI gibi.
Önceleri fragmanı var iken.
Gerçek olmayan bir gerçeklik gibi.
Hafta sonu ne yazayım ben?
E.D

Başa Dön