Pek çok gün yaptığım gibi penceremden günü ve Güneş’i izlemekteydim. Güneş’in denize yansıyan yüzü parıltısını iyiden iyiye kaybetmekte ve günün önüne belli belirsiz gri bir perde inmekteydi. Güneş her günkü hızında batıya doğru ilerlemekteydi, hiçbir insanoğlu görmemekteydi ama Ay her zamanki gibi Güneş’in peşindeydi. Ay’la Güneş arasındaki bu kovalamaca milyonlarca yıldır böyle sürüp gitmekteydi. Ay Güneş’i yakaladıktan sonra gecenin simsiyah perdesi günün önüne tamamen inerdi ve bu yüzden Ay’la Güneş arasında gece boyunca neler geçtiğini hiçbir yıldız ve hiçbir insanoğlu bilmezdi. Her günün sonunda Güneş’i bir şekilde yakalamayı başaran ve gece boyunca Dünya’da hüküm süren Ay her günün başındaysa Güneş’i elinden kaçırmış rolünü üstlenir ve evrenin hakimiyetini yeniden Güneş’e verirdi. Kendi çabaları sonucunda Ay’ın elinden kaçtığından şüphesi olmayan Güneşse gururla ışıldar, parlak gözleriyle tüm yıldızları selamlar ve ışıklı kollarıyla Dünya’yı kucaklardı. Aysa kendi görünmez köşesinde Güneş’in mutluluğu karşısında sessizce gülümser ancak çok geçmeden yine Güneş’in peşine düşerdi. Ay’la Güneş’in kovalamacasına tüm yıldızlar şahitti, Ay’ın Güneş’e apaçık aşık olduğu Güneş’inse içinde fırtınalar koptuğu ancak aşkını dışa yansıtmadığı tüm yıldızlar arasında en az bir milyon yıldır konuşulmaktaydı. Ay’ın aşkının yüceliğinden şüpheleri olmayan ve bu sözüm ona gizli aşkı mutlulukla izleyen tüm yıldızlar farkında olmasalar da Ay’ın bir gün Güneş’in peşinde koşmaktan vazgeçebileceği ihtimalinden tedirginlik duymaktaydı. Ay’ın ilgisinden ölesiye memnun olan Güneş’in Ay’ın kendisininden vazgeçtiği gün tüm evreni yerle bir edecek kadar güçlü ve hırslı olduğunu hepsi bilmekteydi. Kutsal kitaplarda kıyamet günü olarak sözü geçen de Ay’ın ilgisinden yoksun kalan Güneş’in Ay’dan öcünü sadece Ay’ı değil tüm evreni yok ederek almasından başka birşey değildi.
Gün geceye Güneşse Ay’a teslim oldu sonra her günkü kovalamacalarının sonunda. Güneş Ay’ın görünmez kollarında yorgunluğundan arınmaktaydı artık büyük bir olasılıkla. Acaba Güneş her akşam isteyerek mi teslim olmaktaydı Ay’a tıpkı Ay’ın her sabah onu bilerek ama belli etmeden salıvermesi gibi? Ve kışın Güneş’i çabucak yakalayan Ay yaz olduğunda niye daha fazla çaba sarfetmeliydi? Yazın Güneş’in kışınsa Ay’ın daha uzun süre hüküm sürmesi bir tesadüften mi ibaretti yoksa gerçekten gerekli miydi?
Ayla Güneş’in aşkı her gün olduğu gibi bana seni hatırlattı. Ruhumla birlikte solan hayalin gözlerimden iki damla yaş olup aktı, sana hiçbir zaman ulaşamayan gözyaşlarımaysa yüreğim kanlı yaşlarıyla ağladı. Hayalinle dolan ve hayalini ancak gözyaşlarıyla söküp atan gözlerim aniden Ay’ın gülümseyişiyle karşılaştı sonra, ışığının aydınlığında ben de gülümsedim Ay’a sarsılan bedenim ve irkilen ruhumla korkarcasına. Ay kocaman elleriyle bana uzandı, gözyaşlarımı sildi, yüreğimin yaşlarınıysa farketmemişti. Sonra ellerini bana verdi ve beni gecenin karanlığında ışıktan yolu boyunca gökyüzünde sürükledi.
Gökyüzünden sana baktık birlikte… Deniz kenarında oturmuş görünmeyen uzakları izlemekteydin, sen zaten hep göremediğinin peşinde giderdin… Sonra gülümsedik sana… Ama sen görmedin… Görsen de gülmezdin, sen zaten bana hiç gülmedin… Gökyüzünden yüreğimi gönderdim sonra sana son bir defa… Görmedin… Görsen de istemezdin, sen zaten yüreğimi hiç istemedin... Sonra Ay ışıktan ellerini uzattı sana… Görmedin… Görsen de gelmezdin, sen zaten bana hiç gelmedin… Keşke... Keşke gelseydin...
SERAY ANIL