tümörlü bahtımı gönlümün arka bahçesine gömdüm
sakıncası yoksa bu yaranın üstünde hayal kurabilir miyim...
şimdi sen
üstü kapalı konferanslar verirken yalnızlığına
ben senin resmini çiziyorum
mest olduğum dali'nin elleriyle
tuvalimde kargalar
bir buğday tarlasının
göğüs tüylerini çekip
toprağını eşelerken
korkuluğun gözlerindeki dehşet
ölü takliti yapıyor
tanrı buna gülüp geçiyor
yılan hikayesine benzer bazı aşklar
uzatmalı sevgililerin çırpınan yüreklerinde
tüm gücümle kaşıyıp da kanattığım
bir yarasın tenime bulaşan
hafifti sevmelerim
iki muhabbet kuşunun gagasında
kelamlarımız bir ceviz kabuğunu dolduramazken
sırada bekleyen kabukları
veda sözcükleriyle doldurduk
ben gitmekten korkardım
sen
kafama kusan kuştan nem kapıp
avuç içi haritanda
çok küçük kalmış bir akarsu arardın kendine
aşk dediğimiz
bir nebze olsun içimizdeki hava şartlarına direnmeliydi
sosyal fobisiyle göz bebeklerini büyüterek dışarı bakan
sineğin sırtından düşerek öldü
nereye gitsem yalnızlığım bir yaren gibi giriyor koluma
kolumu çekecek olsam
tutunur kaval kemiğimden
hani bir de
bir of çekmek istesem
dağların bir gözünde şer
diğer gözü
dağlara gel melodisiyle geçer duvarlarımdan
bugün
en lüks aksesuarım
stestoskopumla
kendimi alıp aydınlığa çıkardım
güneş henüz yüksek topuklu ayakkabısını giymemişti
senin anlayacağın boyu kısaydı
zaten tam mevsimiydi tenime ihanet etmesinin
nice sokaklardan geçtim
yokluğundan geçer gibi
ayrılık kokan çıkmaz sokağına
girdiğimde
bak kalbim!!
burası
ilk göz göze geldiğimiz yer..
kalbim buna gülüp geçiyor
ne vakit
kalbi durmuş bir şiirime
hayat öpücüğü versen
hibe ettiğim gözlerimden uçaklar geçerdi
seni yaşamak
inişlerine ve çıkışlarına ok gibi fırlamaktı
çok kötüydü aritmetiğim
sayamazdım dilinde biten tüyleri
aşk biraz da
çılgınlık demekti
hiçbir tesir altında kalmadan
kavgalarının alnından öpüyorum
sevdambeyaz
S.G