öyle başıboş bırakma suskunluğunu
güneşin gölgesi yürüdükçe uzar
ağırlığını yaşadığım hayatın
sensizlik krizlerini tartıyor omuzlarım
sağ tarafım mecalsiz
sol tarafım direnişte
kaç dönüm toprak var içinde
bir yol geçiremedin üstünden
dilimi damağımı kurutan
duaların ortasında kaldım
yelesinden rüzgar geçmeyen aslanın ağzında hayatım
payıma düşen
uçma bilmeyen kuşun
kanadında kanattığım asiliğimde kaldım
aşkın tohumunu kötü harcadık
belki de
birkaç çekirdek ayırmalıydık
kapımın önünden geçen
her ihtimaline karşılık
nihayetinde
dilsiz bir tanık bıraktık ardımızda
kömür karası
zeytin karası gecenin
derisine bıçak geçiremedik
ruhumun iç savaşıyla can çekişen
aynalarım çatladı orta yerinden
efsunlu gözlerinle çizdiğin labirentten
günlerin
ayların
bekleyişlerin sancısıyla
lal olan dilimin her lahzasında
inleyen kayboluşluğumla
çıkışı arıyorum
ilerledikçe düşürdüğün soluklarını topluyorum ekmek arası acılarıma
yedikçe düğümleniyor boğazımda
sinemin derinliğinde yatan
gönül yaramı çok görme
devrik cümlelerim
kağıdımın çizgilerini sızlatıyor
karamsar bir düşünceydin aklıma astığım
ne tuzu kabul ettin
ne de şekeri
imgesi kırık dökük şiirlerime düştüğünden bu yana
kalemim vurdukça öten bülbülüm
ölüp ölüp dirildi üstünde
kendime verdiğim sözü yerine getirmek için
gözlerimin sahil şeridinden geçiyor parmak uçlarım
tek tek topluyorum gözlerimde yatan öfkeyi
akşam toplantısında düşüncelerime
kırk haramileri oynayıp
destursuz dalıyorum aralarına
işte
ne gam kaldı ortada
ne de keder
düşün ki
özümü tozlu raflara kaldırmışım
dilim damağım yok
zihnim çorak
tırnak büyüklüğünde karıncayım
kalem ucu kadar gözlerim var
karıncayiyen sözlerinle
usul usul indir beni yüreğinin merdiveninden
tabanlarıma değen her basamak
boşluğuna düşüp parçalansın
yok olsun ardımdan
karınca suretinde
surç-i lisanımdan vur beni
ne öpecek dudak
ne görecek gözüm kalsın
ağır infilakla parçalanayım
en son beni uğurla yüreğinde
son basamağını parçalanarak öpeyim
Sevdambeyaz
S.G